Hitit Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@Hitit, Hitit Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.

Güncel Gönderiler
Birleşik Krallık'ta İslam ve Müslüman Topluluklar
(Nobel Yayınları, 2024) Yakup ÇOŞTU
Günümüz Birleşik Krallık’ında Müslüman varlığı yadsınamaz bir orana sahiptir. Resmi verilere göre yaklaşık dört milyon Müslümanın yaşadığı Birleşik Krallık’ta, bu sayı her geçen gün artmaktadır. Müslüman ülkelerden Birleşik Krallık’a insanlar çeşitli zamanlarda ve farklı nedenlerle göçmen ya da sığınmacı olarak göç etmişler ve ülkenin çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdir. Birleşik Krallık’taki Müslüman toplulukların her birinin göç serüveni, etnik kökeni, dil özellikleri, ekonomik ve kültürel örüntüleri farklılık arz etmektedir. Bu nedenle, Müslüman göçmenlerin dini, siyasi, etnik ve sosyal bölünmüşlükleri heterojen bir yapı göstermektedir. Bu anlamda, Birleşik Krallık’taki Müslüman göçmen topluluklar, İslam Dünyasının bir izdüşümünü yansıtmaktadır. Günümüzde etnik, dilsel, dinsel ve kültürel topluluklar olarak Müslüman göçmenler, İngiliz sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal hayatında görülür hale gelmeye başlamıştır. Yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçişle elde edilen hukuki haklar, yeni doğanlarla artan nüfus gibi birtakım gelişmeler, yaşanılan ülkenin vatan olarak değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Özellikle, sosyalleşmesini tamamıyla ev sahibi toplumun hâkim kültürü içerisinde tamamlayan sonraki kuşakların kimlik ve aidiyet yönelimlerinde yerleşik ülke belirleyici olmaya başlamıştır. Bu neslin çoğunlukla etnik, dilsel, dinsel ve kültürel olarak yaşanılan ülkeye tümüyle uyum sağladığı ya da sağlama aşamasında olduğu söylenebilir. Bu gruptakileri göçmen olarak tanımlamak da sorunlu hale gelmiştir. Köken kültür artık yaşanılan ülke kültürüyle tanımlanır hale gelmiştir. Nüfus ve nüfuz bakımından ele edilen görünürlükle birlikte, genç neslin eğitimi, kimlik, uyum, asimilasyon, ayrışma, dışlanma, marjinalleşme ve İslamafobi gibi birtakım sorunlarla hala baş edilmeye çalışılmaktadır. Müslüman topluluklar bu ve benzeri sorunlarla mücadele etmek, kalıcı olduklarını ve Britanya’yı vatan edindiklerini göstermek adına çeşitli sivil organizasyonlar etrafında örgütlenmişlerdir. Müslüman göçmenlerin kültürel, ulusal ve dinsel kimlikleri ile aidiyet duygularını kaybetmeden ev sahibi ülkeye uyumlarında tesis edilen sivil örgütlenmeler önemli role sahiptir.
Göçmen Dini Örgütlenmeleri ve Dinsel Kimlik İnşası
(Tesam, 2023) Çoştu, Yakup
Batı Avrupa devletleri, II. Dünya savaşı akabindeki ekonomik kalkınma sürecinde işgücü eksikliğini karşılamak için az gelişmiş ülkelere yönelerek, ikili anlaşmalarla bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. Bu kapsamda, söz konusu ülkeler Türkiye’ye de yönelmişler ve 1961 yılında Almanya ile başlayan ikili işgücü anlaşmaları zinciri, 1964’te Avusturya, Belçika ve Hollanda, 1965’te Fransa, 1967’de İsveç, 1969’da İsviçre, 1970’te de Danimarka ile devam etmiştir. Yapılan bu ikili anlaşmalarla Türkiye’den Avrupa’ya ‘konuk işçi’ statüsünde göç süreci başlamıştır. Geri dönme amaçlı gerçekleştirilen bu göç süreci, zamanla zincirleme göç dalgası (aile birleşmeleri, evlilik, vb.), eğitimsel ve ekonomik kaygılar, iltica, ikinci ve üçüncü neslin oluşması, yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçiş, cenazelerinin bulundukları ülkelerde kendilerine tahsis edilen mezarlıklara defnedilmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kalıcı hale gelmiştir. Günümüzde Avrupalı Türkler, yaşadıkları ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede önemli bir demografik güç haline gelmiştir. Yabancı bir ülkede kalıcı hale gelen ve anavatana geri dönme ümitleri de git gide azalan topluluklar, bulundukları yerleşim bölgelerinde kendilerine özgü kimlik ve aidiyet dünyaları inşa etme yoluna gitmek zorunda kalmışlardır. Bu doğrultuda, topluluğun çeşitli alanlarda hizmet sunmak üzere tesis ettiği dernek ve vakıflar, aidiyet dünyası kurma yönünde atılan önemli adımlardan biridir. Tesis edilen bu sivil organizasyonlar, topluluğu oluşturan her bir alt grubun etnik, kültürel, ideolojik ve politik söylemlerine göre farklılaşmaktadır. Topluluğa ait bu kuruluşların göçmen grupların nüfusunun yoğunlaştığı bölgelerde toplandığı görülmektedir. Bu kuruluşlar arasında, eğitim, kültür, sanat, spor ve din hizmeti gibi çeşitli alanlarda faaliyet yürüten dernek ve vakıflar yer almaktadır. Avrupalı Türklerin gündelik yaşamlarında etkin bir rol üstelenen söz konusu bu sivil örgütlenmeler etrafında gelişen sosyal, kültürel ve dini hayata yakından bakmak önem taşımaktadır.
Avrupalı Türkler: Din ve Kimlik
(Tezkire Yayınları-Ömer Arlı, 2023) Çoştu, Yakup
Türkiye’den çeşitli Avrupa ülkelerine, özellikle iş gücü bağlamında, geri dönme amaçlı gerçekleştirilen hareketlilik, zamanla zincirleme göç dalgası (aile birleşmeleri, evlilik, vb.), eğitsel ve ekonomik kaygılar, iltica, ikinci ve üçüncü neslin oluşması, yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçiş, cenazelerinin bulundukları ülkelerde kendilerine tahsis edilen mezarlıklara defnedilmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kalıcı hale gelmeye başlamıştır. Avrupa’nın kültürel mozaiğinin bir parçası haline gelen Türklerin gündelik yaşam tecrübeleri sosyal bilimcilerin odaklandığı bir konudur. Bu çalışma altmış yılı aşkın süredir Avrupa’da var olma mücadelesi veren Türklerin gündelik dini yaşantısı ile sosyal kimlik ve aidiyet yönelimi üzerine analizler ihtiva etmektedir. Bu kapsamda, Avrupalı Türklerin gündelik dini yaşantısında Türkiye kökenli dini grup ve cemaatlerin uzantılarının önemli bir rol oynadığı ifade edilebilir. Kendine özgü bir ‘cemaat’ yapılanması içerisinde teşkilatlanmış etno-dinsel dayanışma ağları ile Türk Diyanet Vakıfları, gündelik dini hayatın lokomotifi olarak işlev görmektedir. Türk varlığının sosyal kimlik ve aidiyet yönelimini ise göç öncesi, göç süreci ve sonrasındaki tecrübeler ile göçmen kuşakların sahip olduğu etnik, dilsel, dinsel, kültürel ve siyasal kodları şekillendirmektedir.
Deizm mi? Hiçliğin Küreselleşmesi mi? Günümüz Gençliğinin Dindarlık Algısı Üzerine Bir Değerlendirme
(İlahiyat Yayınları, 2024) Çoştu, Yakup
Günümüz Türkiye’sinde gençliğin deist, ateist veya agnostik bir eğilime doğru sürüklendiği hususu kamusal gündemi yoğun bir biçimde meşgul etmektedir. İnanç bunalımı yaşadığı iddia edilen gençlerin bu durumlarına ilişkin kapsamlı akademik saha araştırmalarının eksikliği, konunun birtakım söylentiler ve duyumlar üzerinden analiz edilmesine neden olmaktadır. Söz konusu değerlendirmeler magazinsel/popüler bir çerçevede çoğunlukla da indirgemeci bir dil üzerinden yapılagelmektedir. Sosyal bilimciler, özellikle sosyologlar, çeşitli kavramsallaştırmalar üzerinden yaşanılan ve tecrübe edilen sosyal gerçekliği anlamaya ya da açıklamaya çalışırlar. Yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel değişim ve dönüşümler ortaya atılan kavramsallaştırmalar üzerinden analiz edilir. Bu bağlamda, günümüz modern toplumları üzerine tespitleri ve kavramsallaştırmaları ile bilinen düşünürlerden birisi de Amerikalı sosyolog George Ritzer’dir. Ritzer, günümüz toplumlarını “McDonaldlaşma”, “tüketim araçları ve tüketim katedralleri”, “kür-emperyallaşme (grobalization)” ve “hiçliğin küreselleşmesi (globalization of nothing)” gibi çeşitli teorik kavramsallaştırmalar üzerinden çözümlemeye çalışmaktadır. George Ritzer tarafından geliştirilen “hiçliğin küreselleşmesi” teorisinin, modern toplumlarda dini kimliklerin ve ritüellerin nasıl dönüştüğünün incelenmesinde, özellikle de günümüz gençliğinin dindarlık eğiliminin makro bir çerçevede analiz edilmesinde güçlü bir teorik çerçeve sunmaktadır. Bu çalışmanın temel iddiası, günümüz gençliği özelinde gündeme gelen dini kimlik ve dindarlık eğilimlerinin, -deizm, ateizm ve agnostisizme yöneldiği ya da bu eğilimler üzerinden analiz edilmesinden daha ziyade-, Ritzer’in ‘hiçliğin küreselleşmesi’ teorisi bağlamında ifade ettiği özgün/ayırıcı içerikten yoksun, tasarlanmış ve kontrol edilmiş boş biçimlerin (hiçlik) oluşturduğu sosyal gerçekliğe bağlı olarak gerçekleşen bir yönü olduğu üzerinedir. Günümüz gençliğinin dindarlık eğilimine yönelik gerçekleştirilecek tartışmaların bu bağlam üzerinden yapılmasının konuyu indirgemeci yaklaşımların dışında bir alanda, eleştirel bir tarzda tartışmayı mümkün kılacağı düşünülmektedir. Çalışmada öncelikle Ritzer’in hiçliğin küreselleşmesi teorisi genel olarak verildikten sonra bu teori ışığında tüketim kültürü ve sosyal medyanın gençlerin dini yönelimleri üzerindeki uzanımları ele alınacaktır. Anılan husus makro sosyolojik bir yaklaşımla ele alınarak tartışılacaktır.
Otozomal dominant polikistik böbrek hastalarında hastalık evresi ile serum endotrophin düzeyleri arasındaki ilişki
(Hitit Üniversitesi, 2024) Şahin, Zeynep; Doğan, İbrahim
Amaç: Otozomal dominant polikistik böbrek hastalığı (ODPBH) en sık görülen kalıtsal böbrek hastalığıdır. Renal kistlerin parankimal basısı sonucu, endotel disfonksiyonu, inflamasyon ve renal hasar gelişmektedir. Endotrophin, kollagen tip VI'nın ?3 zincirinin C-terminalinden çıkan bir parça olup, renal fibrozis ve kronik böbrek hasarı gelişimi için bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda ODPBH'de serum endotrophin düzeyleri ile total böbrek volümü (TBV), endotel disfonksiyonu, inflamasyon ve kardiyak morfoloji arasındaki ilişkiyi değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 38'i kadın 70 kişilik ODPBH hastası (yaş ortalaması 45,27±11,4 yıl) ve 31'i kadın 55 kişilik sağlıklı kontrol (yaş ortalaması 43,1±7,1 yıl) grubu alındı. ODPBH grubu renal fonksiyonu korunmuş (Grup1) ve renal fonksiyonu bozulmuş (Grup 2) olarak iki gruba ayrıldı. Çalışma grubunun karotis arter intimamedia kalınlığı (KİMK), flow-mediated vasodilatation (FMD) ölçümü ve ekokardiyografi değerlendirilmesi yapıldı. TBV, MRG'de manuel izleme yöntemi ile hesaplandı. Endotrophin düzeyi ELİSA yöntemi ile ölçüldü. Endotrophin, TBV, FMD'nin renal fonksiyonlar, ekokardiyografik parametreler ve inflamatuar markerler ile ilişkisi korelasyon analizi ile değerlendirildi. Bulgular: Endotrophin düzeyi, hasta grubunda (16,4 (14,3-21,2) ng/ml) kontrol grubuna (18,2 (13,0-48,9) ng/ml) göre istatistiksel olarak farklı saptanmadı (P= 0,524). Hasta grubunda FMD [%6,3 (3,1-10,1)] kontrol grubuna [%9.4 (6,1-17,9)] göre düşüktü (P= 0,001). KİMK düzeyi hasta grubunda (0,65±0,11 mm) kontrol grubuna göre (0,53±0,06 mm) istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptandı (P< 0,001). Sol ventrikül kitle (LVM) ve sol ventrikül kitle indeksi (LVMI) hasta grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek saptandı (sırasıyla, P< 0,001, P= 0,013).V Grup 1 ile Grup 2 hastalar arasında serum endotrophin düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık saptanmadı [sırasıyla, 17,3 (14,9-22,5) ng/ml, 16,0 (14,1-19,9) ng/ml, P= 0,472]. KİMK, Grup 2 hastalarda (0,71±0,12 mm), Grup 1 hastalara (0,64±0,10 mm) göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek, (P= 0,043) FMD ise farklı değildi (P= 0,736). TBV'nin Grup 2 hastalarda [1299,0 (1124,0- 2986,0) mm3], Grup 1 hastalara [933,0 (526,5-1653,0)mm3] göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu saptandı (P= 0,044). İki grup arasında LVM ve LVMI değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık saptanmadı. Serum endotrophin düzeyleri ile CRP düzeyleri arasında pozitif anlamlı korelasyon olduğu saptandı (P= 0,038). TBV ile yaş ve proteinüri arasında pozitif (sırasıyla P= 0,017, P= 0,013), eGFH arasında negatif (P= 0,002) korelasyon saptandı. Sonuçlar: ODPBH'de serum endotrophin düzeyi erken evre hastalıktan itibaren yükselmektedir. Serum endotrophin düzeyi ile inflmasyon arasında pozitif anlamlı korelasyon varken; TBV, kardiyak morfoloji ve endotel disfonksiyonu ile subklinik aterosklerozis arasında anlamlı korelasyon saptanmadı. Anahtar Kelimeler: Endotrophin, Endotel disfonksiyonu, Total Böbrek Volümü, Otozomal Dominant Polikistik Böbrek Hastalığı