Cilt 7 (2014)Volume 7 (2014)https://hdl.handle.net/11491/53562024-03-29T07:16:42Z2024-03-29T07:16:42ZTürk Ahi Teşkilatının işleyişi ve Çorum tarihinde ahilikKaraman, Ramazanhttps://hdl.handle.net/11491/47222021-10-30T20:30:40Z2014-01-01T00:00:00ZTürk Ahi Teşkilatının işleyişi ve Çorum tarihinde ahilik
Karaman, Ramazan
Ahilik Anadolu’da 13. yy’da kurulmuş olan esnaf ve sanatkârlar birliğidir. Ayrıca Ahiler yaptıkları zaviyelerde tüccar ve esnafın ahlaki terbiyesiyle uğraştılar. Ahiler Anadolu sosyal hayatındaki bu hizmetiyle beraber, ihtiyaç durumunda gazalara ve memleket savunmasına da katıldılar. Anadolu’da ahiliğin kurucusu ve halk arasında “Ahi Evren” olarak bilinen Şeyh Nasiruddin Mahmud (Ö.1262)’dur. O, Alaaddin Keykubat’ın desteğiyle Anadolu’da Ahiliği teşkilatlandırmıştır. Ahilik esnaf arasında yaygınlık kazanmıştır. Ahilerin Osmanlı toprakları içerisinde hemen hemen her yerde örgütlendiği bir gerçektir. Bunun nedeni ise Ahiliğin çok güçlü bir teşkilat yapısına sahip olmasıdır. Yerleşme birimlerinde her sanat kolu için ayrı birlikler kurulmuştu. Bir meslekte ayrı birlikler meydana getirecek kadar esnaf ve sanatkârın bulunmadığı yerleşme merkezlerinde birbirine yakın meslek mensupları aynı birlikte toplanırdı. Kaynaklar, Ahi Evren’in Ahi Teşkilatını Kırşehir’de kurduğunu bildirmekteler. Biz bu tebliğimizde, Ahi Teşkilatının ilk olarak Kayseri’de kurulmuş olduğunu açıklamaya çalıştık. Ahiler’in Anadolu’da yer yer kurdukları müesseseler arasında Çorum, İskilip, Osmancık çevresinde de bir çok vakıfları, teşkilatı vardır. Çorum ve havalisinde eser bırakmış, hayır işleri yapmış bazı Ahiler’in ve Çorum’da Ahilik faaliyetleri hakkında bilgiler ortaya koymaya gayret ettik.; The function of the Turkish organization known as Turkish Akhi and Akhism is important to the history of Çorum. Both moral and cultural values are rooted in the principles of Akhism. Akhism provides both advice as well as sanctions for people yet these advices and sanctions are not of a personal nature but are social in their focus. They try to regulate the social life of people. In regards to Akhism, this is the union of both artisans and merchants and was established in Anatolia in the 13th century. On one hand, they were interested in the moral decency of artisans and merchants in the zawiyas established by them. Beside their service in Anatolian social life these artisans and merchants also participated in the defense of their homeland and in jihad when it was necessary. Resources show that the Ahi Evran Organization was founded in Kırşehir. We tried to explain in this study that it was first founded in Kayseri. Various foundations and organizations of Akhism have taken part in the environments of Corum, Iskilip and Osmancik. We tried also to give some information about the activities of Akhism in Corum, and also about some people who do charity works in that city and who also left some of their output in the region.
2014-01-01T00:00:00ZMigration, cultural interaction and multiculturalism in global worldEvkuran, Mehmethttps://hdl.handle.net/11491/46822021-10-30T20:30:40Z2014-01-01T00:00:00ZMigration, cultural interaction and multiculturalism in global world
Evkuran, Mehmet
Cultural systems always determine and specify identities. So cultural changes and transformations reflect on the identities directly. Wherever there is cultural mobility there are identity problems. Today immigration is the uppermost cause of cultural mobility. In this respect it’s (immigration studies) are a remarkable field in social sciences. There was heavy and perpetual immigration from Turkey to European countries especially Germany, which had experienced this effect fact deeply; such that those migrated from Turkey to other European countries, were called as Almancı/Alamancı in their own country. First generation who migrated to different EU regions, because of economic reasons at first, have begun to experience differentiation of culture and identity slowly but deeply. The first-generation immigrants did not cut their ties with the homeland, returning to their homeland after retirement from their adopted EU working home. However, the cultural conflicts arose and new kinds of problems were on the thereshold. European stat es and societies, concerned about the increasing number of immigrants, are developing projects to resolve ambiguity of their future. On the other hand the immigrant groups do not accept the policies of assimilation and refuse to feel humiliated. They want respect for their beliefs and values . They demand to be accepted as citizens rather than immigrants in Europe. Europeans and immigrants are each trying to protect their culture and identity. Well, how are these reasonable and justified demands to be combined without leading to conflicts and disagreements? Is it correct to insist on assimilation? On the other hand, how to best overcome the problems of multiculturalism? While the Islamophobic policies are reluctant to recognize each other producing new conflict areas in EU countries, how can rational and peaceful solutions be produced? In this study I’ll handle the perception of other, exclusion and inclusion problems in EU, and discuss assimilationist policies and its harmful consequences on the social groups. And I’ll suggest proposals in the context of multiculturalism.; Kültürel sistemler kimlikleri belirler. Bu yüzden kültür alanında yaşanan değişim ve dönüşümler doğrudan doğruya kimlikler üzerine yansır. Kültürel hareketliliğin olduğu yerde kimlik odaklı sorunların çıkması doğaldır. Günümüz dünyasından göç, kültürel hareketliliğin en önemli nedenlerinden biridir ve bu yönüyle de sosyal bilimlere açısından oldukça zengin bir araştırma alanıdır. Türkiye’den Avrupa ülkelerine yönelik göçü en yoğun biçimde yaşayan ülke Almanya’dır. Öyle ki Avrupa’nın başka ülkelerine gidenler ‘Almancı’ olarak anıldılar. En başta ekonomik gerekçelerle Türkiye’den Almanya’ya giden insanlar kültürümüzde yeni kavramsallaşmaların da doğmasına yol açmıştır. Gittikleri ülkelerde göçmen olarak nitelenen bu insanlar bizde de gurbetçi olarak adlandırıldılar. Kültürel çatışma sona ermiş değildir. Avrupalı devletler, kendileri açısından bazı kaygılar taşımakta ve geleceğe dair belirsizlikleri çözmek üzere projeler geliştirmektedirler. Diğer yandan asimilasyonu kabul etmeyen ve kendi inanç, kültür ve değerlerine uygun bir hayat yaşamak isteyen Müslüman Türk kesimin de talep ve beklentileri vardır. Hem Avrupa hem de göçmenler kendi kimliğini korumak istemektedir. Bu haklı talepler çatışma ve ayrışmalara yol açmaksızın nasıl birleştirilecektir? Asimilasyon konusunda ısrarcı olmak o kadar doğru mudur? Bunun yanında çok kültürlülük modelinin içerdiği sorunlar nasıl açılabilir? İslamofobik politikalar, karşılıklı birbirini tanımayı geciktirirken ve yeni düşmanlık alanları üretirken akılcı bir formül nasıl geliştirilebilir? Makalede Avrupa’da oluşan yeni kültürel adacıklar, içe kapanma ve içerme ekseninde yaşanan sorunlar, asimilasyonist politikaların zararlı sonuçları tartışılacak ve çokkültürlülük bağlamında önerilerde bulunulacaktır.
research
2014-01-01T00:00:00Z“Şairler Menbaı” Vardar Yenicesi ve Vardar Yeniceli üç şair: Hayretî - Usûlî - HayâlîDemir, Hiclâlhttps://hdl.handle.net/11491/45212021-10-30T20:30:40Z2014-01-01T00:00:00Z“Şairler Menbaı” Vardar Yenicesi ve Vardar Yeniceli üç şair: Hayretî - Usûlî - Hayâlî
Demir, Hiclâl
Osmanlı döneminde Selanik vilayetine bağlı olan Vardar Yenicesi (Yenice-i Vardar), bugün Giannitsa/Yannitsa adıyla Yunanistan sınırları içinde yer almaktadır. I. Murat döneminde Evrenos Bey tarafından fethedilen Vardar Yenicesi, Türklerin iskânı ile kısa sürede bir kültür merkezi hâlini aldı. Klasik Türk edebiyatının temel kaynakları olan tezkireler incelendiğinde Vardar Yenicesi’nin birçok büyük yerleşim biriminden daha fazla şair yetiştirdiği görülmektedir. Osmanlı Devleti’nin kültür merkezi olan İstanbul’dan uzak olmasına rağmen “şairler menbaı” olmasında, buradaki tasavvufi ortamın etkisi büyüktür. Akıncı beylerinden Evrenosoğulları’nın himayesinde olan Vardar Yenicesi, yapılan cami, medrese, külliye ve hanlar ile mamur hâle getirilirken şehrin manevi yapısı Evrenosoğlu Ahmet Bey’in davetiyle buraya gelen Molla İlâhî ile tamamlanmıştır. Molla İlâhî, vahdet-i vücuda dayalı tasavvufi düşüncenin bu bölgede yayılmasını sağlamış ve bu ortamdan etkilenen Hayâlî, Hayretî, Usûlî, Sırrî, Günâhî, Âgehî, Yûsuf-ı Sîne-çâk gibi pek çok şair yetişmiştir. Şairlerin ortak özellikleri; samimi bir söyleyiş, baş eğmez tutum, dünyaya kayıtsız bir yaşam tarzıdır. Bu çalışmada, bir kültür merkezi olarak Vardar Yenicesi, burada yetişen önemli şairlerden Hayretî, Usûlî ve Hayâlî’ninbağlı oldukları tasavvufi sistem ve bunun şiirlerine yansıması incelenecektir.; Vardar Yenicesi (Yenice-i Vardar) which was connected to the province of Thessaloniki during the Ottoman Period, is today located within the borders of Greece and named by Giannitsa/ Yannitsa. Vardar Yenicesi was conquered by Evrenos Bey during the period of Murat the Ist, and shortly thereafter became a center of Ottoman culture as a reult of the settlement of Turkishspeaking people. When tezkires, which are the main sources of classical Turkish literature, are examined, it can be found that Vardar Yenicesi trained more poets than many large settlements. Despite Vardar Yenicesi being a long distance away from İstanbul, the city which was the cultural center of the Ottoman Empire, it is the source of the poets and the reason for this is the influence of its mystical atmosphere. Vardar Yenicesi, which was under the auspices of Evrenesoğulları, was turned into a prosperous city as the result of a mosque, a madrasas, numerous precincts and hans being built. The spiritual structure of the city was completed by Molla İlâhî, who went to the city at the invitation of Evrenosoğlu Ahmet Bey. Molla İlâhî provided the understanding that mystical ideas (which were based on vahdet-i vücut) spread in this region and that environment helped train more poets like Hayâlî, Hayretî, Usûlî, Sırrî, Günâhî, Âgehî, Yûsuf-ı Sîne-çâk who were affected by it. These poets all shared certain characteristics: a sincere way of speaking, an indomitable attitude, and a way of life that was oblivious to the rest of the world. In this study, Vardar Yenicesi is evaluated as a cultural center, and also Hayretî and Usûlî ve Hayâlî, who are important poets that grew up there, are evaluated in the view of the mystical system they are connected to. In addition, a reflection on the effect that this mystical system had on their poems will also be examined.
research
2014-01-01T00:00:00Z“Soykırımı inkâr yasa tasarısı”nın fransız basınında sunumunun eleştirel söylem analizi : Le monde ve le figaro gazeteleriUmunç, Canayhttps://hdl.handle.net/11491/45172021-10-30T20:30:40Z2014-01-01T00:00:00Z“Soykırımı inkâr yasa tasarısı”nın fransız basınında sunumunun eleştirel söylem analizi : Le monde ve le figaro gazeteleri
Umunç, Canay
Siyasal erk, ideolojik hegemonyasını inşa için en temel araç olarak medyayı kullanır. Çünkü egemen söylemin öngördüğü ideolojiyi dikte ve empoze ettirecek en uygun ortamları medya sunar. Bu boyutuyla; gündem belirlemeden, gündem değiştirmeye, algı yönetiminden propagandaya kadar kitlelerin yönlendirilmesindeki etkin gücü onu vazgeçilmez kılar. Bu etkileşime dayalı olarak, güç ve iktidar, egemenliğini çoğu kez medya üzerinde politik söylem yoluyla inşa eder. İşte bu noktada eleştirel bir yöntem olarak ortaya çıkan eleştirel söylem analizi söylemin dayandığı bağlamsal ve algısal durumu öne çıkararak söylemi inceleme altına alır. Bu çalışmada, Fransız basınının iki seçkin gazetesi Le Monde ve Le Figaro’da “Soykırımı İnkâr Yasa Tasarısı” ile ilgili haberler üzerinden egemen söylemlerin haber dili içerisinde nasıl yapılandığı ve özerk ideolojilerin nasıl siyasallaştırıldığı incelenmiştir. Van Dijk’ın Eleştirel Söylem Analizi yöntemi esas alınarak; haberi olduran sosyal aktörler, olgular, olaylar ve süreçlerin ne tür göstergelerle tanımlandığı, söylemlerde ne tür argümanların kullanıldığı ve söylem kapsamında adlandırma, ima ve atıfların hangi perspektiflere dayandırılarak kurgulandığı ortaya konmuştur.; Political powers use the media as the main tool for constructing its own ideological hegemony. Because media provides an optimal environment to dictate and impose ideologies prescribed by the dominant discourse. In this way, the active power in control of the masses make it indispensable for agenda setting, to change the agenda, from the perception of management to propaganda. Based on this interaction, power and authority often build its sovereignty through political discourse using media. At this point, critical discourse analysis emerges as a critical method Masnavis examines the discourse by emphasizing on contextual and perceptual status. Indeed, it has been examined in this study, how autonomous ideologies were politicized and how dominant discourse is structured in news language on the news related to “Genocide Denial Bill” in two prominent French newspapers: Le Monde and Le Figaro Press. It was demonstrated, social actors that make up the news; facts, events and what kind of indicators are used to define the processes, which arguments are used in discourse and how innuendo and references are fictionalized leaning on which perspective in the context of discourse based on Critical Discourse Analysis method of Van Dijk.
research
2014-01-01T00:00:00Z