Yazar "Zorlu, Musa" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 7 / 7
  • [ X ]
    Öğe
    Blastocystosis in post-traumatic splenectomized patients
    (Elsevier Ireland Ltd, 2016) Karasartova, Djursun; Güreser, Ayşe Semra; Zorlu, Musa; Türegün Atasoy, Buse; Taylan Özkan, Hikmet Ayşegül; Dolapçı, Mete
    Background/aims The aim of this study was to determine the prevalence and significance of intestinal protozoa, specially Blastocystis spp., and to perform PCR-based subtype classification for understanding the importance of Blastocystis spp. in the pathogenesis of gastrointestinal disorders in post-traumatic splenectomized patients. Materials and methods A total of 60 stool samples were obtained from 30 post-traumatic splenectomized patients and 30 healthy controls. Wet mounts, trichrome and Kinyoun acid-fast stained slides were prepared from the stool specimens. PCR was used for detecting the presence of Giardia spp., Entamoeba spp., Dientamoeba fragilis, Cryptosporidium spp., Blastocystis spp. Genotyping was realized by using Blastocystis hominis STS primers. Results In both study groups, any helminth eggs and other protozoa except Blastocystis spp. were not detected by microscopy and PCR, and also bacterial cultures were negative. Only stool microscopy was positive for Blastocystis spp. in 30% (9 of 30) of splenectomized patients and in 13% (4/30) of healthy controls. PCR for Blastocystis spp. was positive in 40% (12 of 30), B. hominis genotypes were 20% (6/30): STS1 in 10% (3/30) and STS3 in 10% (3/30) of splenectomized patients. In healthy controls Blastocystis spp. was 13% (4/30) by PCR and genotypes of B. hominis was not detected. The difference between the prevalence of Blastocystis spp. infection in splenectomized patients and control groups was statistically significant (p = 0.020). Abdominal pain was the most frequent gastrointestinal symptom (p = 0.019) among splenectomized patients positive for Blastocystis spp. Conclusion In post-traumatic healthy splenectomized patients, Blastocystis spp. were found to be the most prevalent protozoa and may be responsible for the gastrointestinal disorders. © 2015 Elsevier Ireland Ltd
  • Küçük Resim
    Öğe
    Early results with the Mutaf technique: A novel offmidline approach in pilonidal sinus surgery
    (Korean Surgical Society, 2016) Zorlu, Musa; Şahiner, İbrahim Tayfun; Zobacı, Ethem; Koçak, Cem; Yastı, Ahmet Çınar; Dolapçı, Mete
    Purpose: The objective of the present study was to compare different off-midline techniques in terms of their advantages and disadvantages. Methods: A total of 81 patients were included in this prospective, controlled, randomized study. Patients in group 1 were treated with the Limberg flap, and patients in group 2 were treated with Mutaf technique. Patients were followed up for 9 months postsurgically and assessed at regular intervals. Results: A total of 41 and 40 patients received surgical treatment with Limberg or Mutaf techniques, respectively. The 2 groups were similar in terms of age, gender, body mass index, and Tezel pilonidal sinus classification. Also, the 2 groups were comparable with regard to the frequency of preoperative discharge from the wound site, history of abscess formation, and the resultant antibiotic use. Early results showed similar recurrence rates and surgical-site complications between the 2 groups. Although a lower visual analogue scale score was found in group 2 at postoperative day 1, seroma persistence, time to withdrawal of surgical drains, and wound healing were more prolonged. Conclusion: In this study, Mutaf technique was comparable to Limberg flap in the treatment of pilonidal sinus. Therefore, Mutaf technique may be offered as a viable surgical therapeutic option among off-midline closure approaches. © 2016, the Korean Surgical Society.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Olgu sunumu: Safra kesesi skuamöz hücreli karsinomu
    (Bozok Üniversitesi, 2014) Zobacı, Ethem; Zorlu, Musa; Coşkun, Faruk; Yastı, Ahmet Çınar
    Safra kesesi kanserleri, gastrointestinal sistemin nadir tümörlerindendir. Sıklıkla adeno-kanserler görülürken küçük bir oranı oluşturan skuamöz hücreli tümörler daha agresif seyir gösterirler. Safra kesesi tümörleri ile taş varlığı ilişkilendirilmeye çalışılmış ise de gösterilememiştir ve taşsız safra kesesi kanserlerine de rastlanmaktadır. Uzun sağkalım ve hastalıksız yaşam süreleri ancak erken tanı ve cerrahi tedavi ile sağlanabilmektedir. Bu sunumumuzda, taşsız porselen safra kesesi nedeniyle opere edilen skuamöz hücreli karsinom olgusu literatür eşliğinde tartışılmıştır.
  • [ X ]
    Öğe
    Onkoloji Hastalarında Hiponatremi Sıklığı ve Sağ Kalımla İlişkisi
    (2014) Şen, Fatma; Çiftçi, Rumeysa; Erdemli, Hacı Kemal; Kocabaş, Ramazan; Kılıç, Leyla; Bozbey, Hamza Uğur; Zobacı, Ethem; Zorlu, Musa; Yıldız, İbrahim
    Amaç: Hiponatremi; asemptomatik seyredebilen, birçok hastalıkla birlikte bulunabilen nörolojik bozukluklara yol açarak mortalite hızını arttırabilen bir klinik durumdur. Kanser hastalarında kanserin kendisine ya da tedavisine bağlı olarak hiponatremi görülebilmektedir. Bu çalışmada onkoloji hastaları ile dahiliye kliniğine başvuran bireyler arasında hiponatremi görülme oranının karşılaştırılması ve hiponatremi varlığının sağ kalımla ilişkisinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Retrospektif çalışmamıza 01.05.2012-13.2.2013 tarihleri arasında Hitit Üniversitesi Çorum Eğitim ve Araştırma Hastanesi Dahiliye Kliniği'ne başvuran bireylerden sodyum düzeyi ölçülmüş olan 2025 kişi ile, Onkoloji Kliniği'ne başvuran ve sodyum düzeyi ölçülmüş 583 hasta dahil edildi. Serum sodyum düzeyleri iyon selektif elektrot yöntemi ile çalışıldı. Merkezimizde sodyum için kullanılan referans aralığı 134-148 mmol/L'di. Serum sodyum düzeyi?133 mmol/L değerler “hiponatremi” olarak değerlendirildi. İstatistiksel analizlerinde Ki-kare testi ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı. Sonuçlar medyan (minimum-maksimum) veya % değerler olarak verildi. Hiponatremi varlığının sağkalımla ilişkisi incelendi. Bulgular: Dahiliye kliniğine başvuran 2025 (Erkek/Kadın: 772/1253) bireyin 141'inde (%6.96), onkoloji kliniğine başvuran 583 (Erkek/Kadın: 283/300) bireyin ise 70'inde (%12.01) hiponatremi saptandı (Kikare testi, X2 =14.817, df-=1, p=0.0001). Onkoloji grubundaki hiponatremik erkeklerin [130 (111.0- 133; n=45) mmol/L] dahiliye grubundaki hiponatremik erkeklere [132 (115-133; n=77) mmol/L] kıyasla serum sodyum düzeyleri daha düşük bulundu (p=0.0066). Hiponatremisi olan bayan hastaların sodyum düzeylerinin karşılaştırılmasında gruplar arasında anlamlı bir farklılık izlenmedi (p=0.18). Onkoloji hastalarında hiponatremi varlığı sağ kalımda belirgin kısalmaya neden oldu (p<0.001). Hiponatremisi olan kanser hastalarında cinsiyet, 70 yaş altı ve üstü olmak, performans skorunun düşük veya yüksek olması sağ kalımı değiştirmedi. Sonuç: Hiponatremi, onkoloji hastalarında genel dahiliye hastalarına göre daha sık görülmektedir. Hiponatremi saptanan hastalarda sağ kalımın hiponatremi saptanmayan hastalara göre azaldığı gösterilerek, onkoloji hastalarının yönetiminde serum sodyum düzeyi takibinin önemli olduğuna dikkat çekilmiştir.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Pilonidal sinüs olgularında dört farklı cerrahi tekniğin karşılaştırılması
    (Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, 2014) Keskin, Ahmet İlker; Polat, Yılmaz; Duran, Eyüp; Çetinkünar, Süleyman; Zorlu, Musa
    Amaç: Bu çalışmanın amacı pilonidal sinüs hastalığında dört farklı cerrahi tekniği karşılaştırmaktır. Yöntemler: Ocak 2000 ile Nisan 2008 arasında pilonidal sinüs nedeniyle opere edilen 339 hasta prospektif olarak değerlendirildi. Hastalara uygulanan cerrahi yöntemler eksizyon ve primer kapatma (76 hasta), eksizyon ve marsupializasyon (112 hasta), eksizyon ve açık bırakma (104 hasta) ve eksizyon ve Limberg flep (47 hasta) idi. Dört cerrahi grupta postoperatif komplikasyonlar (kanama ve enfeksiyon) ve nüks karşılaştırıldı. Bulgular: 286 erkek hasta ve 53 kadın hasta bu çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş ortalaması 24,2 (14-57) yıl olarak bulundu. Ortalama takip süresi 41 ay oldu. Nüks oranları eksizyon ve primer kapatmada %18,4, eksizyon ve marsupializasyonda %13,4, eksizyon ve açık bırakmada %9,6 ve eksizyon ve Limberg flep yönteminde %4,3 olarak bulundu. Gruplar arasında posteperatif hematom açısından anlamlı fark yoktu (p>0,05). Eksizyon ve açık bırakılan grupta cerrahi sonrası enfeksiyon oranları en düşük fakat işe dönme zamanı ise en yüksek olarak tespit edildi. Tüm gruplarda enfeksiyon olan hastalarda olmayanlara göre daha yüksek oranda nüks görüldü. Sonuç: Çalışmamızda optimal cerrahi yöntem ortaya konulamamasına rağmen daha hızlı iyileşme süresi ve daha az oranda nüks göstermesi nedeniyle Limberg flep yöntemi diğer yöntemlerle karşılaştırıldığında tercih edilebilir.
  • Küçük Resim
    Öğe
    Tesadüfi saptanan eş zamanli endometrium ve sigmoid kolon kanser; bir olgu sunumu
    (Gunes Kitap Kirtasiye, 2016) Görkem, Ümit; Toğrul, Cihan; Kaşlı Nergisli, Cansu Kübra; Güngör, Tayfun; Zorlu, Musa
    Genetik temeli olmayan endometrium ve kolon adenokarsinomu birlikteliği oldukça seyrek görülmektedir. Burada eş zamanlı endometrial adenokarsinomu ve sigmoid kolon adenokarsinomu olan bir olguyu sunmayı amaçladık. Ailesel kanser öyküsü olmayan, 49 yaşındaki bir kadın kliniğimize düzensiz uterin kanama şikayeti ile başvurdu. Yapılan endometrial biyopsi sonucu grade 3, endometrioid tip adenokarsinom olarak bildirildi. Yapılan laparatomide insidental sigmoid kolonda tümör varlığı saptandı. Hastaya total abdominal histerektomi, bilateral salfingoooferektomi, appendektomi, total infrakolik omentektomi, bilateral pelvik ve paraaortik lenfadenektomi, sol hemikolektomi ve uç uca anastomoz yapıldı. Histopatolojik sonuç grade 3, endometrioid tip adenokarsinom ve iyi derecede diferansiye sigmoid kolon adenokarsinomu olarak rapor edildi. Sonuç olarak ailesel kanser öyküsü olmayan veya bilinmeyen kadınlarda eşlik eden kanserler açısından titiz bir preoperatif araştırma yapılmalıdır.
  • Küçük Resim
    Öğe
    The use of the triangular closure technique for defect coverage in pilonidal sinus treatment
    (E-Century Publishing Corporation, 2016) Zobacı, Ethem; Temel, Metin; Yastı, Ahmet Çınar; Zorlu, Musa; Coşkun, Faruk; Dolapçı, Mete; Şahiner, İbrahim Tayfun
    In patients who require a more extensive surgical excision than normal, the defined choice of local flaps may be insufficient. The purpose of this study was to present the results of defect coverage with a new closure method in the surgical treatment of pilonidal sinus. The study included patients who presented at our clinic with chronic pilonidal sinus and were treated with Mutaf Triangular Closure Procedure. In this process, the wide sacral defect that has been created is converted to a triangular shape. Two fasciocutaneous flaps are raised planned with the unequal Z-plasty principle. One of the flaps is used for the closure of the defect area and the other for the donor site. The mean age of the 71 patients included was 23.7±6.9 years and comprised 57 males (80.3%). The average diameter of the defect after excision was found to be 89 mm. The duration of hospital stay was one day and the median follow-up period was 16 months. The mean defect size was larger, and the mean work loss was longer at the recurrent group (P<0.001 and P<0.001, respectively), however, healing times were not different. No cases of flap necrosis, wound healing problems or recurrence were observed. The results of the current study have shown that the Mutaf Triangular Closure Procedure which can be easily applied and provides better aesthetic results can be successful in the treatment of pilonidal sinus with favorable results regarding time to turn to work. © 2016, E-Century Publishing Corporation. All rights reserved.