Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Strategy Implementation, Culture And Performance in The Public Organizations: An Empirical Examination(NATL RES UNIV HIGHER SCH ECONOMICS, 2022) Genç Tetik, ElifIt is largely accepted that eff ective strategy implementation, as one of the most essential phases of the strategy making process, leads to good organisational outcomes. However, there is still very little research addressing which implementation style is associated with better public service outcomes. For public sector organisations, there is a common belief that the implementation of strategies mostly fails in practice. Another important organisational characteristic, seen as an eff ective tool for increasing performance, is organisational culture. While there are also numerous studies in the literature investigating the relationship between organisational culture and performance in both the private and public sectors, most of this research only investigates the direct eff ects of culture. Th is research undertakes a novel approach and explores the separate and combined eff ects of strategy implementation style and organisational culture on performance in Turkish local government organisations. Survey data were analysed using multiple and robust moderated regression models. Th e results of the study confi rmed the presence of a signifi cant positive relationship between rational strategy implementation and organisational performance and consistently positive infl uence of hierarchy type of culture on performance. Moreover, a rational strategy implementation style appeared to strengthen the eff ects of a hierarchical and a market-based culture on performance, while an incremental strategy implementation style seemed to enhance the eff ects of a clan-oriented culture and an adhocracy culture on performanceÖğe Modern Yurttaşlığın Sinir Uçlarına Dokunmak: Enformel Yurttaşlık(2021) Uçar, MetinBu çalışmanın amacı “enformel yurttaşlık” kavramını Türkçe literatüre kazandırmaktır. Enformel yurttaşlık kavramı, günümüzde yaşanan birçok yurttaşlık sorununu hem ortaya koymak hem de çözümlemek için oldukça yerinde bir kavramlaştırmadır. Ancak kavramın (çözümleme potansiyeline karşın); Batı literatüründe çok sınırlı bir kullanıma sahip olduğu ve Türkçe literatürde ise kavrama yer verilmediği görülmüştür. Türkçe literatürdeki eksiği gidermek için öncelikle enformel yurttaşlık kavramının teorik altyapısı oluşturulmakta, kavram farklı bağlamlarda irdelenmekte, yurttaşlık ile enformellik arasında nasıl bir ilişki olabileceği tartışılmakta ve enformel yurttaş olarak görülebilecek gruplar ele alınmaktadır. Bu çerçevede; literatürde yer alan konuların karşılaştırmalı analizi yapılmakta, literatürde var olan boşluklar için öneriler sunulmakta ve enformel yurttaşlık için yeni bir tanım yapılmaktadır. Yeni tanım kapsamında, Batı yurttaşlık literatüründe “enformel yurttaşlığın özneleri” olarak görülen göçmenler ile kozmopolit topluluklar bir arada değerlendirilerek bu öznelere iki farklı grup (makbul olmayan yurttaşlar, diasporik gruplar) daha eklenmektedir. Böylece kavramın potansiyeli ortaya çıkarılmakta ve kavramın yurttaşlık tartışmaları için bir çözümleme aracı olarak nasıl kullanılabileceği gösterilmeye çalışılmaktadır.Öğe Dil Kardeşliği: Göçmen Öğrencilerle Etkileşimde Dilin Rolü Olabilir mi?(2021) Uçar, MetinBu çalışma, aynı isimli bir bilimsel araştırma projesinin verilerine dayanılarak hazırlanmış-tır. Proje, aralarında yeterince arkadaşlık ilişkisi olmayan, birbirlerinden uzak duran ve bir-birleri hakkında önyargıları olduğu tespit edilen yerli ve göçmen ortaöğretim öğrencilerini bir araya getirmeyi hedeflemiştir. Bunun için “dil öğrenme/öğretme etkinlikleri” araç ola-rak kullanılmıştır. Birbirlerine ana dillerini öğretecek yerli ve göçmen öğrencilerin, birlikte vakit geçirecekleri, arkadaş olacakları ve birbirleri hakkındaki önyargılarını aşacakları var-sayılmıştır. Dil etkinlikleri öncesinde, esnasında ve bittikten sonra öğrencilerin birlikte va-kit geçirme ve arkadaşlık düzeyleri, anlamacı ve keşfedici bir bilimsel metodolojiye uygun olarak, “enformel sohbet tarzı görüşme” ve “gözlem” teknikleri kullanılarak anlaşılmaya ça-lışılmıştır. Sonuçta öğrencilerin arkadaşlık düzeylerinin geliştiği gözlenmiştir. Kız ve erkek öğrenciler, göçmen ve Türk öğrenciler, lise ve ortaokul öğrencileri arasında ciddi farklar olduğu da anlaşılmıştır. Kızların erkeklere, göçmen öğrencilerin Türk öğrencilere, liselilerin ortaokullulara oranla daha çok gelişim sergilediği görülmüştür. Ancak genel olarak, tüm gruplarda bir ilerleme gözlendiğinden, entegrasyon için akranlarla sosyalleşmenin ve özel-likle dil ile ilgili etkinliklerin ne kadar önemli olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.Öğe Avrupa’nın tarihsel gelişimine üç farklı bakış, üç farklı siyaset: Recep Peker, Ahmet Ağaoğlu ve Şevket Süreyya Aydemir(2021) Varel, AnılPeker, Ağaoğlu ve Aydemir, 1930’lu yıllarda Türkiye’de hem güncel siyasetin ön saflarında yer almış, hem de toplum ve siyasete dair teorik düzeyde çözümlemeler yapmışlardır. Türkiye’nin temel sorunlarının çözümüne dair önerilerini geliştirirken her üçü de Avrupa’da son birkaç yüzyıldır yaşanan toplumsal gelişmelerin -özellikle de liberalizmin tarihsel serüveninin- tahliline büyük önem vermişlerdir. Ancak bu üç isim, aynı yöne bakıyor olmalarına rağmen farklı gerçeklikler tasvir etmişler; buna paralel olarak da Türkiye’de bundan sonra ne yapılması gerektiğine dair farklı çözüm önerileri sunmuşlardır. Ana hatlarıyla, Ağaoğlu’nun reçetesinde liberalizm; Peker’inkinde anti-liberalizm, devletçilik ve tek-parti iktidarı; Aydemir’inkinde ise sadece anti-liberal değil, aynı zamanda anti-kapitalist öğeler de taşıyan ve geniş bir plân dâhilinde tahakkuk etmesi düşünülen bir iktisat politikası yazılıdır. Bu çalışmada Peker, Ağaoğlu ve Aydemir’in, Avrupa’nın tarihsel serüvenine yönelik 1930’lu yıllardaki analizleri karşılaştırmalı biçimde ele alınarak aralarındaki temel farklılıklara vurgu yapılmakta ve bu farklılıkların, söz konusu düşünürlerin Türkiye’ye dair önerdikleri reçetelerin içeriğini nasıl şekillendirdiği ortaya konulmaya çalışılmaktadır.Öğe Güçlü Devlet Geleneği Tezinin Eleştirisine Katkı: Özne-Merkezcilik Sorunu(2020) Varel, AnılBüyük toplumsal dönüşümlerin tahlilinde, özneleri çevreleyen nesnel belirlenimler çözümlemenin dışında bırakıldığında ya da bunlar geri plana atıldığında; tarihsel açıklama, belirli grupların veya kişilerin, büyük bir serbesti içinde şekillenen irade ve pratiklerinin bir sonucu hâline gelmektedir. Bu tür açıklamalarda, öznelerin başarıları, başarısızlıkları, iyilikleri ve kötülükleri tartışmanın merkezine alınarak, tarih, tümüyle rastlantıların ve tarihsel kahramanların ellerine terk edilir. OsmanlıTürkiye modernleşmesi tartışmalarında literatüre büyük ölçüde hâkim durumda olan güçlü devlet geleneği tezinde ise özneler, Osmanlı’dan devralındığı iddia edilen bir devlet geleneğinin taşıyıcıları olarak sunulurlar. Bu devlet geleneği mirasını devralan İttihatçılar ile onların devamı niteliğindeki Kemalistlerin iktidarında, sivil toplum ve ara tabakaların siyasal süreçlerin dışında tutulduğu ve mevcut oldukları kadarıyla da gelişip serpilmelerinin engellendiği iddia edilir. Böylelikle ülkenin tarihsel gelişim doğrultusunun, Osmanlı devlet geleneğini devralan asker ve sivil bürokratlar tarafından, yukarıdan bir devrimle tayin edildiği öne sürülür. Bu açıklama, öznelerin irade ve pratiklerini yüzyılların derinliklerinden gelen bir öze (güçlü devlet geleneğine) bağlıyor olması nedeniyle, özne-merkezli tarihyazımının bir örneğini teşkil etmiyor gibi gözükmektedir. Ancak bu görünüş yanıltıcıdır. Güçlü devlet geleneği tezinde tarihsel hareket -bu tezin dayandığı tarihsel verilerdeki tüm ampirik ve diğer yöntemsel sorunlar bir yana-, genel bir kural olarak, yine belirli öznelerin kararları ve edimlerine göre devinimini gerçekleştirir. Çünkü ‘devlet geleneği’ nosyonu asıl olarak, özneleri, nesnel belirlenimlerin dışına fırlatan bir tramplen işlevi görmektedir. Bu tez gerçekte, öznemerkezli tarihyazımını fasılalı bir şekilde (devlet geleneği gibi bir ara duraktan) geçerek yeniden üretmektedir. Üstelik bu, yöntemsel açıdan kaçınılmaz bir sondur. Güçlü devlet geleneği tezi, farklı olguların görünürde taşıdıkları bir takım yüzeysel benzerliklere işaret etmekle, bunların birbirleriyle bağlantılı olduğunu varsayar; ancak bu bağlantının nasıl var olabildiğini somut olarak açıklamaya girişmez. Somut çözümlemede, ‘Osmanlı devlet geleneği’ faktörü, araştırma planına somut biçimde dâhil olamayan bir ön-kabul olarak kalır. Devlet geleneği nosyonu hiçbir tarihsel gelişmeyi somut olarak açıklamadığı için, öznelerin irade ve pratikleri zorunlu olarak her şeyin açıklaması hâline gelir. Neticede bu tezin savunulduğu metinlerde Osmanlı-Türk modernleşmesine yönelik analizler, hemen her zaman, öznelerin düşünce ve edimlerinin bir eleştirisinden ibaret kalır. Oysa Türkiye’deki modernleşme tartışmalarını artık, Jön Türkler, İttihatçılar ya da Kemalistlere yönelik övgü ve yergilerin ötesine taşımak gerekmektedir. Böyle bir açıklama tarzı ise öznelerin, nesnel belirlenimler karşısında dipnotlara indirgenmesini gerektirmektedir.Öğe Demokratik Yönetimlerde Profan Meşruluğun Olabilirliği(2017) Uçar, MetinBu çalışma teoloji ile ilgili değildir. Siyaset biliminin en önemli konularından biri olan meşruluğa odaklanmakta ve profan bir meşruluğun olabilirliğini tartışmaktadır. Çalışmanın temel tezi, profan bir meşruluğun tam olarak mümkün olmadığı ve her halükarda profanın kutsala başvurmak zorunda kaldığıdır. Bu kutsallık dinsel olanın özcü tanımındaki bir kutsallık değildir. İlahi olabileceği gibi dünyevi yüceltmeleri kapsayan, insan aklının ötesine geçmeyi hedefleyen, hümanist olmayan ve bu bağlamda insanı aşan her şeyi kapsamaktadır. En seküler ideolojilerin uğrunda ölmeyi hedefledikleri ilkeler, bu kutsala verilebilecek en iyi örneklerdir. Özellikle ulusların efsanelerden türettikleri inançları ve bu inançları dönüştürdükleri ritüelleri gibi her bir kimliğin yücelttiği dışavurumları bu tarz bir kutsalı anlatır. Bu çalışma tam da buradan hareketle profanlık iddiaları olan ama kutsalın dışına çıkamayan laik/seküler meşruluk anlayışını ortaya koymayı hedeflemektedir.Öğe Kalkınma ve devlet algısı: Çorum örneği(Hitit Üniversitesi, 2017) Soyocak Özalp, SevinçBu çalışmanın amacı kapitalizmin tarihsel aşamalarına göre kalkınma fikrini ele almak, özellikle de küreselleşme sürecinde neoliberal ideolojinin, kalkınma adına devletin yönetim yapısı ve işlevlerini nasıl dönüştürdüğünü açıklamaktır. Çalışma bu dönüşümün, Çorum ili özelinde bürokrasi ve sanayici tarafından nasıl algılandığı sorusuna yanıt aramaktadır. Bu amaçla çalışmanın birinci bölümünde kalkınma kavramı, kapitalizmin tarihsel gelişim sürecine bağımlı bir değişken olarak tanımlanmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde, devlette yaşanan dönüşümün Çorum ilinde bürokrasi ve sanayici tarafından nasıl algılandığına dair alan araştırmasının sonuçlarına yer verilmektedir. Son bölümde ise sonuçların değerlendirmesi yapılmaktadır.Öğe Bürokrasiyi toplumsal ve siyasal boyutuyla ele alan kuramsal yaklaşımlar(Hitit Üniversitesi, 2017) Aydın, RecepKamu Yönetimi yazınında bürokrasi çalışmaları verimlilik ve denetim sorunsallarında yoğunlaşmaktadır. Bu tartışmalar bürokrasinin toplumsal ve siyasal ilişkilerdeki yerini incelememektedir. Oysa bürokrasinin, toplumsal boyutuyla birlikte ele alınması bürokrasiye odaklanan çözümlemeleri zenginleştirecektir. Buna müsait olan ve bürokrasiye odaklanan farklı kuramsal dayanaklar bulunmaktadır. Çalışmada bürokrasinin toplumsal boyutu, bürokrasinin Liberal, Weberci ve Marksist kavranışları biçiminde gruplandırılarak tartışılacaktır.Öğe Türkiye’de sağ milliyetçi siyasal düşünce geleneğinde çevre algılaması(Hitit Üniversitesi, 2017) Reyhan, HakanBu makalede, Türk siyasal düşünce hayatında etkili olmuş farklı sağ milliyetçi figürlerden örnekler alınarak Türkiye’de sağ milliyetçiliğin çevre algılaması üzerindeki etkileri değerlendirilmiştir. Bununla birlikte; milliyetçiliğin düşünce eylem tarzının oluşmasında genel olarak sağ düşüncenin etkisi de ele alınmaktadır. Sağcı olarak nitelendirilen bütün düşünce biçimlerinin “ortak sağ” duyusu üzerinde durulmuş ve bu duyu-duygu halinin sağ milliyetçilerin çevre algılaması üzerindeki etkileri belirlenmiştir. Ayrıca makalede, Türkiye’nin siyasi düşünce geleneğinde, milliyetçi-muhafazakâr düşüncenin öncülerinden biri olarak kabul gören Nurettin Topçu’nun, sağ düşünce geleneğinden oldukça farklı olan siyasi düşüncesinden bahsedilmektedirÖğe ‘Durumsal muhafazakârlık’ anlayışı üzerine teorik & eleştirel bir değerlendirme(Hitit Üniversitesi, 2017) Duman, FatihBu çalışma ‘muhafazakârlık’ üzerine bir tartışmaya odaklanmıştır. Muhafazakârlığın kavram olarak ne anlama geldiği ve nasıl tanımlanması gerektiği çerçevesinde ciddi kuramsal tartışmalar yapılmaktadır. Kavram farklı perspektiflerden hareketle yeniden inşa edilmekte ve farklı kuramsal bakış açılarına dayanan değişik bağlamlarda anlamlandırılmakta ve işlevsellik kazanmaktadır. Kavramı farklı temellerde anlamlandıran bu bakış açıları doğal olarak toplumsal ve siyasal düzeyde de birbirinden oldukça ayrışan sonuçlar doğurabilmektedir. Bu noktada muhafazakârlığı tanımlamada kullanılan değişik kavramlar karşımıza çıkmaktadır: Darwinci/Evrimci muhafazakârlık, metafizik muhafazakârlık, tarihsel/özgücü muhafazakârlık, gelenek(çilik) öğretisi/doktrini olarak muhafazakârlık, evrenselci muhafazakârlık, durumsal muhafazakârlık vb. Bu çalışmada zikrettiğimiz farklı muhafazakârlık kavramsallaştırmaları eleştirel bir perspektifle incelenecek ve özellikle ‘durumsal muhafazakârlık’ olarak adlandırılan anlayışın analizi/eleştirisi yapılacaktır. Çalışmadaki temel argümanımıza göre, muhafazakârlığı liberalizm ve sosyalizmden ayrı müstakil bir siyasal ideoloji olarak kabul edebilmemiz için, durumsal muhafazakârlık anlayışını aşan bir perspektife ihtiyacımız vardır. Durumsal anlayışın sınırları içinde kaldığımız takdirde, muhafazakârlık, özü/muhtevası ya da sabit ilkeleri olmayan pragmatik bir anlayış olacak ve her tür ideolojik pozisyona eklemlenebilir hâle gelecektirÖğe Engelliler için belediyelerin erişilebilirlik sorumlulukları: Çorum Engel Haritası Projesi(Hitit Üniversitesi, 2017) Şat, Nur; Göver, TuğçeBu çalışmanın amacı ve önemi; yasal açıdan yetkili ve sorumlu birimler olarak belediyelerin engellilerin yaşam kalitelerinin artmasına yapacağı katkıdan kaynaklanmaktadır. Çalışmanın varsayımları, yaşam kalitesinin kentin dış mekânlarındaki olanaklardan çok etkilendiği; Türkiye’de engelsiz kentlerin önündeki engellerin yasal düzenlemelerde değil, uygulamalarda olduğu ve bu çözümlerin öncelikle belediyelerce sağlanması gerektiğidir. Bu varsayımları doğrulayan verilere Şubat-Ağustos 2015 tarihleri arasında Çorum Merkez ilçede “Eylem Araştırması” yöntemiyle yapılan “Çorum Engel Haritası” projesiyle ulaşılmaktadır. Çalıma sonunda Belediyenin engelsiz erişim için uzman kadrosunu arttırması, teknik ve istatistiki çalışmalarının kapsamını genişletilip sık sık güncellenmesi gerektiği gözlemlenmiştir. Ayrıca planlayıcı ve uygulayıcı personeli mesleki bilginin daha çok kullanıcı dostu işler üretmek yönünde arttırılması ihtiyacı görülmüştür. Çalışmanın planı şöyledir: Girişten sonra, ilk olarak “Temel Kavramlar” tanımlanmaktadır. İzleyen bölümde teorik olarak ulaşılabilirlik boyutları hakkındaki bir çerçeve, alt başlıklar aracılığıyla çizilmektedir. Sonraki bölümlerde önce Türkiye’deki durumun değerlendirilmesi ve daha sonra da saha çalışmasını oluşturan projenin bilgileri açıklanmaktadır. “Bulgular ve Tartışma” bölümünü ise “Sonuç” bölümü izlemektedir.Öğe Muhafazakâr ideolojide farklı düşünce gelenekleri bağlamında ‘muhafazakârlığın doğası’(Hitit Üniversitesi, 2017) Duman, FatihMuhafazakârlık Batı tarihinin ürünü olan çatışmaların içinde ortaya çıkmış ve bu tarihsellik içinde şekillenmiş modern bir siyasal ideolojidir. Bu çalışma, muhafazakârlık üzerine yapılan metodolojik tartışmaları paranteze alarak, muhafazakârlığı felsefi, toplumsal ve siyasal düzeyde belirli yargılara, inançlara ya da temel argümanlara bağlılık anlamında müstakil bir siyasal ideoloji olarak ele almaktadır. Çalışmada öncelikle muhafazakârlığın ‘insan’, ‘toplum’ ve ‘devlete/siyasete’ ilişkin temel felsefi kabulleri ve bunlardan hareketle savunulan ve uygulamaya konulan toplumsal/politik argümanları kısaca ele alınacaktır. Çalışmanın asli bölümünde ise, muhafazakârlık içerisinde tarihsel süreçte karşımıza çıkan farklı düşünce geleneklerine odaklanılacaktır. Bu bağlamda otoriter Kıta Avrupası muhafazakârlığı, liberal Anglo-Amerikan muhafazakârlığı, paternalist muhafazakârlık ve neo-muhafazakârlık üzerinde durulacaktır. Bu farklı düşünce gelenekleri ve eklemlenmeler, tek bir muhafazakârlığın mevcut olmadığını ve muhafazakârlığın değişken doğasını ortaya koymaktadır. Çalışmanın temel odak noktası, bu farklı düşünce geleneklerinden hareketle muhafazakârlığın doğasına dair eleştirel bir değerlendirme/analiz yapmaktır. Bu değerlendirmeler, kavramın güncelliği ve önemi dikkate alındığında, benzer şekilde Türkiye’deki tartışmalar için de önemli implikasyonlara sahiptir.Öğe Yerel yönetimlerin kentsel dönüşüm uygulamaları sürecine halkın katılımı(Hitit Üniversitesi, 2015) Doğan, Hasan HüseyinKent yönetimlerinin; kentsel dönüşüm projeleri kentin riskli bölgelerinin saptanması, eskiyen, bozulan, çöken, gecekondu kesimlerinin yenilenmesi ve buralara yeni ekonomik değerler kazandırılması için uyguladıkları projelerdir. Kentsel dönüşüm projeleri, kentte yaşayan kenttaşları yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle kenti düzenleme, kent yönetim birimleri kadar kentte yaşayanlarında hakkıdır. Kent yönetimlerinin kentsel dönüşüm uygulamaları için alacağı kararlara halkın katılımının sağlanması başarı oranlarını artırır. Bildirinin temel amacı; kent yönetimlerinin uygulayacağı kentsel dönüşüm projelerinden etkilenen insanların sürece katılımlarını ortaya koymaktır. Bildirinin varsayımı; yasal düzenlemelerin kent yönetimlerinin uyguladıkları kentsel dönüşüm projelerine halkın katılımını sağlamadıkları gibi, kentte yaşayan kentlilerde, yeterli düzeyde kentlilik bilincine sahip değillerdir. Bildiride tarihsel, betimsel ve istatistiksel yöntemler birlikte kullanılmıştırÖğe Küreselleşme koşullarında kentsel dinamiklerin gelişimi(Hitit Üniversitesi, 2011) Doğan, Hasan HüseyinToplumların ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel yanlarını etkileyen küreselleşme 20. yüzyılın son çeyreğinde sıklıkla kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Bununla birlikte, toplumların küreselleşme ile karşılaşmaları ve tanışmaları yeni bir olgu değildir. Küreselleşmenin, bir şekli yaklaşık beş yüz yıl önce Batı Avrupa ülkelerinin sömürgeleştirme girişimleri ile başladı. Küreselleşmenin en son aşması 1980'li yıllarda yaşanan bilgi teknolojileri devrimi ve 1990'lı yıllarda yaşayan Sovyetler Birliği'nin çökmesinden sonra yaşandı ve yeni bir küreselleşme tanımı yapıldı. Bütün bu aşamalar sırasında kentler önemli işlevler üstlenmişlerdir. Küreselleşme ülkeler arasında olduğu kadar kentler arasında da karşılıklı bağımlılık derecesini arttırdı. Kimi kentler ulusal sınırlar dışında olan diğer kimi kentler ile ilişki kurmaları için özendirilmiştir. Küreselleşme, yoksulluğun ortadan kalkmadığı para ve mallar, uluslararası sınırlar dışında serbestçe dolaşabilirken işgücünün aynı serbestliğe sahip olmadığı bir düzendir. Bu düzenin önemli aktörleri Uluslararası Para Fonu(IMF), Dünya Bankası(DB), Dünya Ticaret Örgütü(DTÖ) ve ulusötesi şirketlerdir. Küreselleşme, kimi zengin ülkeleri ve zengin kişileri daha zenginleştirecek, yoksul ülke ve kişileri daha yoksullaştıracaktır. Makalenin temel savı dünya ölçeğinde faaliyet gösteren küresel ekonomiyi yöneten ulusaşırı şirketlerin, kendi çıkarlarını sürdürebilecekleri küresel kentler yaratarak karlarını en çoklamak ve bu tutumlarını bugün olduğu gibi yarın da sürdürmeyi planlamaktır.Öğe Yeni kamu yönetimi anlayışı: Weber bürokrasisinin sonu mu?(Hitit Üniversitesi, 2009) Şat, NurYeni kamu yönetimi anlayışının gelişimiyle birlikte katı ve çözüm odaklı olmayan bürokrasi sıklıkla eleştiri almaya başlamıştır. Yeni kamu yönetimi anlayışı, temelde bürokrasinin olumsuz yanlarının giderilmesi yönündeki önerilerle oluşturulmuştur. Bürokrasi denildiğinde en çok anılan isim ise Max Weber’dir. Weber bürokrasiyi tanımlamaya çalışmak yerine onu niteleyen en etkin isim olduğu için, onun bürokrasi çözümlemesi pek çok eleştiri almaktadır. Sert eleştirilerin altında yatan nedir? 20. yüzyıl’ın hantal kamu bürokrasisinin sebebi, Weber bürokrasisi midir? Yoksa Weber bürokrasisi bilgi toplumuna en uygun (optimum) düzeyde hizmet sunumunu sağlayan iyi bir model midir? Weber bürokrasisinin yeri sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş sürecinde mi kalmıştır? Oysa Weber’in modeli kendi zamanının ve sonrası bir toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir model olarak da tanımlamak da mümkündür. Weber bürokrasisinin en etkin işleyeceği egemenlik tipi “yasal-akılcı” tiptir. Bu tip toplumlar arasında yaygınlaşmışken Weber’in çağın gerisinde kaldığını düşünmek mümkün müdür? Hatta yeni kamu yönetimi anlayışını benimseyen çevrelerce geniş şekilde, hızla kabul gören e-devlet uygulamalarıyla, Weber bürokrasisinin çarkları daha da hızlı dönecektir.Öğe Piyasa - kamu dikotomisi ve Küba örneği(Hitit Üniversitesi, 2009) Özalp, AhmetBu çalışmada, kamu yararının sağlanması ile ilgili olarak iki farklı görüş incelenmektedir. Bu görüşlerden ilki, kamu yararının en iyi, piyasa tarafından gerçekleştirilebileceğini savunan serbest piyasacı görüştür. Piyasacı görüş, mal ve hizmetlerin rekabet ve kâr ilkelerine göre hareket eden özel sektör tarafından piyasa içerisinde üretilmesi durumunda gereksinimlerin verimli bir biçimde karşılanabileceğini savunmaktadır. Diğer görüş olan devletçilik, en azından sağlık, eğitim gibi temel toplumsal hizmetlerin tam kamu hizmeti sayılması ve ücretsiz olarak devletçe karşılanması gerektiğini savunmaktadır. Bu görüşe göre, eğitim ve sağlık toplumsal hizmetler olmanın ötesinde temel yurttaşlık hakları olarak kabul edilmektedirler. Piyasacılık ile devletçilik arasında bir dikotomi vardır. Çalışmanın ikinci bölümünde, Küba örneğinden hareketle piyasa devlet dikotomisini aşmanın ip uçları aranmaktadır.Öğe ‘Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırı’ açısından idarenin sorumluluğu(Hitit Üniversitesi, 2008) Dinler, VeyselModern hukuk devletlerinde, idarenin hukuka bağlılığı, eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulması, bir başka deyişle idarenin sorumluluğu temel bir ilkedir. Öte yandan, idarenin sorumluluğu da sınırsız değildir. Anayasada idarenin sorumluluğu ilgili maddelerde açıkça düzenlenmiş olmakla birlikte, bunun sınırı konusunda bir belirsizlik söz konusudur. Bu çalışmada, “devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları”nı düzenleyen 1982 TC Anayasasının 65. maddesinin, idarenin sorumluluğunu sınırlayıp sınırlamadığı tartışılacaktır.Öğe Türk kamu yönetiminde yeniden yapılandırma çalışmalarının bireyselci ve kurumsalcı yaklaşımlar açısından incelenmesi(2015) Sarıca, Salih ÖzgürSosyal olguların analizinde birçok yaklaşım örgütlerin doğasını, muhtemel etkilerini, aralarındaki etkileşimi ve güç ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini tartışmaktadır. Tarihsel olarak bu tartışmalar çıkış noktasını birey, örgüt ya da sosyal ilişkileri bağımsız değişken şeklinde belirlemiş ve sosyal gerçekliği bu yönde tanımlama eğilimine girmişlerdir. Kamu yönetimini kuramsallaştırmakta dört temel gelenek göze çarpmaktadır. Birincisi bireyin eylemleri ve kararlarıyla bağımsız olduğu ve öz saikleriyle sosyal yapıyı şekillendirdiğini öne süren, klasik iktisat teorilerinden etkilenmiş bireyselci yaklaşımdır. İkincisi ise bu yaklaşıma antitez niteliğinde olan, sadece bireysel etkileşimlerin değil bunun ötesinde etkileşimlerin örgütsel karakter kazandığı, yapı ve normlarla bireyi değerler ve inanışlar çerçevesinde kategorize edip sınırlandırdığını ileri süren kurumsallaşma perspektifidir. Son iki gelenek olan post-modern, Marxist-eleştirel yaklaşım ise bu çalışmanın dışında tutulacaktır. Çalışmanın amacı son yıllarda birçok ülkede ve Türkiye’de de gözlemlenen kurumsal reform çabalarının hangi yaklaşım çerçevesinde gerçekleştiğini tespit etmektir.Öğe Rusya'nın Balkanlar politikası(2015) Progonati, Erjada16'ncı yüzyıldan itibaren imparatorluklarını büyütme emelleri peşinde koşan Ruslar doğuya ve güneye doğru yayılmayı zorunlu görmüşlerdir. Bu bağlamda Mart 2014 yılında Kırım'ı ilhak ederek ve Ukrayna'yı istikrarsızlaştırmak adına yürüttüğü kampanyalar, Moskova, Soğuk Savaş sonrası dönemde kendi sınırlarını ve uluslararsı kurallarını yeniden yazmaya isteyerek açıkça revizyonist bir güç haline gelmiştir. Balkanlar tarih boyunca Rusya için stratejik önem arz eden bir bölgedir. 1999 yılında Kosova krizi, Rusya'nın Balkanlar'a dönüş yapması gerektiğini önemli bir gelişme olmuştur. "Boğazlara geçiş", "SlavOrtodoks kardeşliği", Atlantik koalisyona karşı koyma çabası, enerji güvenliği, jeostratejik ve jeokültürel çıkarlar gibi unsurları göz önünde bulundurduğumuzda, Balkanlar'ın Rusya için ne kadar önemli olduğunu daha kolay anlaşılmaktadırÖğe Res Private-Res Publica ilişkisi üzerinden Cumhuriyetçi düşüncenin evrimi(2014) Özalp, AhmetCumhuriyet, dar anlamıyla soya dayalı olmayan, siyasal iktidarın halkın iradesiyle meşruluk kazandığı yönetim biçimini ifade etmektedir. Bu dar tanım, cumhuriyetin demokrasiyle ilişkili olarak değerlendirilmesine neden olmakta; anti-demokratik cumhuriyet rejimleri yüzünden günlük dilde değersizleştirilmesine, muğlak bir hal almasına yol açmaktadır. Oysa cumhuriyet, geniş anlamda özellikle Aristo’nun iyi yaşamın ancak politik bir topluluk içerisinde gerçekleşebileceği tezine dayanan, res private/özel alan- res publica/kamusal alan ilişkisi üzerinden yurttaşlık, erdem, yasa, özgürlük, politik katılım, ortak iyi gibi ilkelerin tartışıldığı ve zamanın ruhuna göre yorumlandığı, cumhuriyetçilik adı verilen felsefi ve politik bir geleneğe yaslanmaktadır. Günümüzde cumhuriyetçi düşünürler, liberal düşüncenin soyut, atomize birey ve negatif özgürlük anlayışının yurttaşı res privatenin sınırları içerisine hapsettiğini, res publicanın gerektirdiği ortak iyi anlayışından ve kamusal yaşamdan uzaklaştırdığı tezini ileri sürmektedirler.