Bildiri Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 9 / 9
  • Öğe
    Avrupalı Türklerin entegrasyonu sürecinde camilerin rolü
    (Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu Yayını, 2013) Çoştu, Yakup
    1950'lerden itibaren Türkiye’den, genel olarak ekonomik, siyasi, eğitim ve sosyal nedenlerden dolayı çok sayıda kişinin çeşitli Avrupa ülkelerine göç etmeye başladığı bilinmektedir. Günümüzde Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde hatırı sayılır bir Türk nüfusu bulunmaktadır. Türkler yaşadıkları ülkelerin ekonomik, sosyal ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir demografik güç haline gelmişlerdir. Anavatana geri dönme ihtimalleri büyük ölçüde ortadan kalkmış olan bu Türklerin bulundukları ülkelere entegrasyon süreçleri sancılı olmaktadır. Her ne kadar Türklerin bulundukları ülke vatandaşlığına geçişleri hukuki açıdan birtakım kazanımları beraberinde getirse de, dini ve milli kimlik çözülmesi, kuşaklar ve kültürler arası çatışma ve yabancılaşma şeklinde kendini gösteren pek çok sorun çözüm beklemektedir. Türklerin bir kısmının, söz konusu olumsuzlukları gidermek, kültürel ve dini kimliklerini muhafaza edebilmek ve bulundukları ülkelere uyum sağlayabilmek düşüncesiyle çeşitli sivil toplum kuruluşları etrafında örgütlendikleri görülmektedir. Avrupa’da yaşayan Türklerin kurdukları bu sivil toplum kuruluşlarından biri de, camii ve çevresinde şekillenen dinî temelli örgütlenmelerdir. Avrupalı Türkler tarafından kurulan camiiler, Türkiye’dekilerden farklı olarak dar anlamda dinî hizmetlerle sınırlı kalmamakta, toplumun farklılaşmış ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik kurumsal bir yapıya dönüşmektedir. Öyle ki, camii ve çevresinde örgütlenen sivil organizasyonlar, din hizmeti yanında sosyal, kültürel ve eğitsel alanlarda da faaliyetler gerçekleştirmektedirler. Dolayısıyla, milli kimliğin muhafazasında hayati fonksiyona sahip dini ve kültürel değerlerin insanlara aktarıldığı ve aynı zamanda göçmenlerin kendi anlam dünyalarını inşa ettikleri ve yaşadıkları ülkelere entegrasyonlarında etkin bir rol üstelenen söz konusu bu sivil örgütlenmeler (camiiler) etrafında gelişen dini ve kültürel hayata yakından bakmak önem taşıyacaktır. Bu tebliğde, çeşitli Avrupa ülkelerindeki dinî etkinliklerin yanında sosyal, kültürel ve eğitsel pek çok alanda toplumun değişik ihtiyaçlarına cevap vermek üzere faaliyet gösteren cami ve çevresinde örgütlenen Türklere ait sivil organizasyonların, Türkçe konuşan Müslüman topluluğun sosyal yaşamlarına ve yaşadıkları ülkelere entegrasyonlarına olan katkıları ele alınacaktır.
  • Öğe
    Globalizm ve İslam; Meydan okumalar ve beklentiler
    (Canik Belediyesi Yayınları, 2011) Çoştu, Yakup; Turan, Süleyman; Batuk, Cengiz; Atsız, Hasan
    Bu çalışmada, öncelikli olarak küreselleşme olgusuyla birlikte kullanımda olan küresellik, kürselcilik, küre-yerelleşme kavramları arasında analitik bir ayrıştırma yapılarak, küreselleşme konusuna yönelik anlama biçimimizi ele alacağız. Daha sonra, konuya yönelik ortaya koyduğumuz yaklaşımımızdan hareketle, günümüzün hızla küreselleşen dünyasında İslam düşüncesinde gözlemlenen bir takım epistemik kırılmaların, Müslümanların dini söylem içeriklerini belirleyen ve besleyen zihniyet kategorilerinde meydana getirdiği farklılaşmalar tartışılacaktır. Ayrıca, günümüzün çoğulcu ve heterojen sosyo-kültürel zemini içerisinde Müslümanların ‘küresel bir söylem’ (İslami Globalizm) geliştirme olasılığı üzerinde de durulacaktır.
  • Öğe
    Gençlerin dindarlık algısı üzerine uygulamalı bir çalışma -Samsun il merkezi örneği-
    (Ondokuz Mayıs Üniversitesi, 2014) Çoştu, Yakup; Şişman, Bekir; Düzenli, Muhittin
    Bu araştırmada, Samsun il merkezinde ikamet etmekte olan 14-21 yaş arası ergenlerin/gençlerin dini yönelimlerinin, cinsiyete, Samsun’da ikamet edilen semte ve sosyo-ekonomik tabakaya göre farklılaşıp farklılaşmadığı araştırılmıştır. Bunun yanı sıra, anılan örneklem grubunun dini yönelimi üzerinde aile bireylerinin (anne, baba, kardeşler, büyükanne-büyükbaba, yakın akrabalar- amca, hala gibi), eğitim kurumlarının (okul, cami, dini gruplar), toplumsal çevrenin (okul, mahalle-iş arkadaşları, komşular, din dersi öğretmenleri, din görevlileri, dindar kişiler) ve kitle iletişim araçlarının (televizyon, radyo, gazete, kitap-dergi, internet) etki düzeyleri de incelenmiştir. Araştırma sonucunda ulaşılan bulgulara göre, gençlerin cinsiyet ve ikamet edilen semte göre dini yönelimlerinin farklılaştığı, aile bireylerinden yakın akrabaların (amca, hala, vb.), eğitim kurumlarından dini grupların, toplumsal çevre faktörlerinden dindar insanların ve din görevlilerinin, kitle iletişim araçlarından kitap ve derginin gençlerin dini yönelimi üzerinde yüksek bir pozitif etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Zaman felsefesi: öznel ve nesnel zaman
    (Mantık Değer Yayınları, 2018) Ceyhan Çoştu, Feyza; Güven, Özgüç; Kuşçu, Egemen
    Zaman, hem felsefe dünyası içerisinde hem de bir fizik konusu olarak bilim dünyasında çokça tartışılmış konulardan birisidir. Zamanın doğrudan deneyimlenemeyen bir olgu oluşu, bu meselenin çözümünün zorluğunu da beraberinde getirmektedir. İnsanın içinde kendini bulduğu bu zamanı anlaması, yorumlaması ve kendi yaşadığı zamanın üzerine çıkıp zaman üzerine konuşması kolay değildir. Zamanla ilgili yapılan tartışmaların felsefe tarihinde iki farklı yönde seyrettiğini söyleyebiliriz. Bir grup filozof, zamanın, evren içerisinde deneyimlenen bir gerçekliğe sahip olduğundan hareketle, kozmolojik yanıtlarla zamanı anlama yoluna gitmiştir. Böyle bir zaman tasavvurunun odağında tabi ki evren ve evrenin unsurları ile zamanı ilişkilendirme söz konusudur. Bu zamanı yaşayan insan ve insanın zamanla ilişkisi, öncelikli bir problem değildir. Bu görüşte zaman, deneyimlenen fiziksel bir gerçekliktir ve zamanın bu ontolojik gerçekliğine nesnel/fiziksel zaman denilmektedir. Özne bu kozmolojik zamanın içinde, zamana göre şekillenendir. Bir grup filozof ise zamanın özneden bağımsız olmadığını düşünerek zamanı anlamak için insan zihnine-ruhuna müracaat etmiştir. Yani zamanın, dış dünyada deneyimlenen nesnel gerçekliğinden ziyade, insan zihninin zaman algısını oluşturduğunu ve zamanın zihinle anlaşılabileceğini ifade etmişlerdir. Bu zaman anlayışında zihnin, dış dünyadaki nesne ve olaylardan bağımsız bir zaman bilinci vardır. Zihnin bir zaman bilincini var eden bu yönüne öznel/zihinsel zaman denilmektedir. Bu görüşte, özne, zamanla birlikte şekillenendir. Birinci grupta zamanın her şeyden bağımsız ayrı bir varlığı olduğu düşüncesi hakim iken ve insanın zaman karşısında konumu birinci dereceden önemli değilken, ikinci grupta ise zamanın varlığının insanın bilincine ait olduğu ve zihin ile zaman arasında bir ortaklık olduğu düşüncesi hakimdir. Bu bildiride, felsefe tarihinde zamana ilişkin genel yaklaşımlar içerisinde kategorik bir ayrıştırma olarak zikredilen öznel zaman ve nesnel zaman kavramsallaştırmaları, felsefe tarihinde bu konuda öne çıkan filozoflar (Aristoteles, Augustinus, Newton, Kant) bağlamında ele alınacaktır.
  • Öğe
    Augustinus?ta zihinsel zaman
    (ISSSC, 2018) Ceyhan Çoştu, Feyza; Yamaner, Faruk; Baskın, Sami
    Zamanın ne olduğu ve nasıl bir şey olduğu meselesi, hem felsefe dünyası içerisinde hem de bir fizik meselesi olarak bilim dünyası içerisinde tartışılmış temel konulardan biridir. Zamanın doğrudan deneyimlenmeyen bir olgu oluşu, bu meselenin çözümünün zorluğunu da beraberinde getirmektedir. Tüm bu zorluğa rağmen zaman üzerine felsefe tarihinde düşünmeyen filozof yok gibidir. Kimi filozoflar tarafından bir ‘varlık’ problemi olarak ele alınan zaman, kimilerince de bir bilgi ve onun dahilinde bir zihin problemi olarak ele alınmıştır. Bir zihin problemi olarak ele alan filozoflardan biri de Ortaçağ’ın en önemli düşünürlerinden biri olan Augustinus’tur. Ortaçağ filozoflarının zaman konusundaki yönelimlerini belirleyen asıl etken Hıristiyanlığın ortaya çıkmasıyla birlikte yaratılmış zaman düşüncesinin konuşulmaya başlamasıdır. Bilindiği gibi semavi dinlerde zamanın tartışılması, evrenin zamanda bir başlangıcı olup olmadığı ve evrenin bir sonunun olup olmayacağı soruları çerçevesinde tartışılmaktadır. Bu da Antik Yunan düşüncesine karşı yeni bir zaman düşüncesinin konuşulmasını gerektirmiştir. Başlangıcı ve sonu olan bir zaman anlayışı Hıristiyanlığın etkisiyle Ortaçağ düşüncesinin temel zaman anlayışının dış çerçevesini belirler. Augustinus’un zaman anlayışı Antikçağ’ın zaman anlayışından sadece başlangıç ve son ile ilgili belirlemeler ile farklılaşmaz. Augustinus hem başlangıcı olan bir zamandan yani yaratılmış bir zamandan bahsederken aynı zamanda zihin-zaman ilişkisine dair açıklamaları da bu dönemin zaman anlayışını Antikçağ’a göre farklılaştırır. Bu bildiride Augustinus’un zihnimizde tuttuğumuz zamanı ve zihnimizle ölçtüğümüz zamanı nasıl anlattığını aktarmaya çalışacağız. Ona göre zaman bir dış dünya gerçekliği değildir. Bir zihin gerçekliğidir. Bu nedenle ölçebildiğimiz bir zaman değil zihinde akıp giden bir yayılım olarak zamanın varlığından bahsedebiliriz. Augustinus’un çizdiği bu zihin-zaman ilişkisi bu bildiride ele alınacaktır.
  • Öğe
    Etik ve pedagoji: Platon eksenli bir değerlendirme
    (Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Yayınları, 2018) Ceyhan Çoştu, Feyza; Meydan, Hasan
    “İnsan doğası gereği nasıl bir varlıktır?” sorusu felsefe tarihinde ilkçağdan günümüze tartışılan temel problemlerden birisidir. Bu soruya verilen cevaplar bağlamında insanın doğasının felsefi, bilimsel ve teolojik açıklamalarıyla karşılaşılmaktadır. Felsefi insan anlayışı bağlamında filozoflar, insanın doğası üzerine çok çeşitli düşünceler ileri sürmüşlerdir. Fakat bunun ötesinde kabul edilen bir şey var ki insan doğasının eğitilebilir olduğu düşüncesidir. Bu bağlamda insan doğasının ahlaki olarak eğitilebilirliği de felsefenin temel konusu haline gelmektedir. Platon bir filozof olarak eğitimin bebeklikten itibaren insan hayatında olduğundan bahseder. Dolayısıyla insan doğasını değiştiren, bir kalıba sokan ve ideal insan profilinin oluşmasına katkı sunan şey çocukluktan itibaren verilen eğitimle mümkündür. Eğitimin gerçekleştirilmesi sadece bilginin kazanılması üzerinden gerçekleşmez. Eğitim aynı zamanda ahlakiliği de amaç olarak barındırmalıdır. Bu anlamda sosyal-siyasal bir varlık olarak insan tanımı aynı zamanda ahlaki bir yurttaş olarak insana evrilmek durumundadır. Bu bağlamda Platon için eğitim, herkese açık ve herkesi kapsayacak şekilde gerçekleştirilmelidir. Platon’un ideal yurttaş tanımı, insan doğasının müdahale ile değişebileceği üzerinden, “iyi insan” profilinin çıkarılması üzerine kurgulanmıştır. Bu bağlamda Platon’da etik ve eğitim birbiri ile sıkı sıkıya bağlıdır. Bu bildiride etiğin pedagojiyle olan bağından hareketle; felsefi bağlamda insan doğasıyla ilgili alternatif bakışların çözümlemesi yapılarak, Platon’un insan doğasını ahlaki bir yurttaşa dönüştürmek ideali üzerinden oluşturduğu eğitim modeli tartışılacaktır.
  • Öğe
    Çorum’da liselerde felsefe öğretiminin felsefe öğretmenleri açısından değerlendirilmesi
    (Salmat Basım Yayım, 2016) Ceyhan Çoştu, Feyza; Işık, Zekeriya
    Felsefe, evren ve insanla ilgili tüm sorunların tartışıldığı bir alandır. Kelime anlamı ‘bilgeliği sevme’ olarak anlam bulan felsefenin, eğitim öğretim sürecinde nasıl aktarıldığı önemli bir konudur. Bu bağlamda Türkiye’de zorunlu eğitim kapsamında 11. sınıfta okutulan felsefe dersinin, öğrencilerin zihin dünyasında nasıl yer bulduğu ve felsefeye nasıl bir anlam yüklendiği, felsefenin kelime anlamı olan “bilgeliği sevme” düzeyinde bir farkındalık yaratıp yaratmadığı bir soru olarak karşımızda durmaktadır. Felsefe öğretiminde izlenen metotlar ve öğrencilerin felsefe dersine yaklaşımları, verilen eğitimin kalitesiyle doğrudan irtibatlıdır. Bu bildiride, Çorum İl merkezindeki çeşitli Liselerde görev yapan Felsefe grubu öğretmenleri ile yapılan görüşme ve mülakatlardan hareketle, öğrencinin hazırbulunuşluğu, ders kitaplarının mahiyeti ve öğretmenlerin yeterliği hususları felsefe öğretimi üzerinden incelenmiştir.
  • Öğe
    Çorum halkı gözüyle göçmenler
    (Kocaeli Büyük Şehir Belediyesi Yayınları, 2018-12) Çoştu, Yakup
    Ortadoğu kaynaklı göç nedeniyle Ülkemize gelenlerin bir kısmı sınır boylarında kamplara yerleştirilmiş, büyük çoğunluğu ise ülke geneline dağıtılmıştır. Ülke geneline dağıtılan göçmenler, bir taraftan yerleştikleri şehirlerin sosyal, kültürel, ekonomik ve dinsel görünümünün çeşitlenmesini, diğer taraftan ise yerleşikler açısından yeni toplumsal tecrübelerin kazanılmasını sağlamışlardır. Bunun yanı sıra, önemli problemlere yol açacak sorunların ortaya çıkmasına da neden olmuşlardır. Akademik ve kamusal alanda göç konusuna yönelik ilgideki kayda değer artışta, hiç kuşkusuz süregelen bu göç dalgalarının Ülkemizin hemen hemen her şehrine kadar dağılmış olması önemli bir rol oynamaktadır. Ülkemize yönelik göç dalgalarından Çorum ili de etkilenmiş ve on beş bini aşkın göçmen Çorum il merkezine yerleştirilmiştir. Bu durum Çorum’da yerleşik halk açısından daha önceden tecrübe edilmemiş bir kültürel karşılaşmayla sonuçlanmıştır. Bu çalışmanın temel problemi, Çorum’da yaşayan yerleşik halkın, sonradan gelen ulusaşırı göçmenler hakkında ne düşündüğü ve onları nasıl algıladığıdır. Araştırma, nitel saha çalışması tekniğine dayalıdır. Veri toplama aracı olarak ise, araştırmanın temel ve alt problemleri çerçevesinde yarı yapılandırılmış mülakat tekniği kullanılmıştır. Elde edilen bulgular, makro-sosyolojik perspektiften hareketle deskriptif olarak analiz edilmiştir.
  • Öğe
    Turkish mosques in Britain as a religious socialization agent
    (Transnational Press London, 2015-09) Çoştu, Yakup; Kocalan, Elif Büşra; Şeker, Güven; Tilbe, Ali; Ökmen, Mustafa; Yazgan, Pınar; Eroğlu, Deniz; Sirkeci, İbrahim
    A mosque, as a religious place, is one of the constituent institutions of social structure of Muslim society. It is not only a place where religious practices are carried out by participants, but it also has a significant role in the formation of their Islamic identity, and in creation and preservation of sacred memory of the community. It is known that Turkish Muslim immigrants living in various European countries have established mosques/religious places. These places have many different social functions besides being houses of worship. In this regard, religious institutions represent a space where culture and values from the homeland are shared, where courses and educational activities are carried out, possible problems that are experienced in the host countries can be solved and religious and cultural differences towards host countries are symbolized. In this paper, we will focus on the mosques established by Turkish Muslim immigrants in Britain. In this context, the paper will try to search for answers to the following questions: What kind of Islamic discourse Turkish mosques in Britain have? What types of activities are carried out by mosques? Are there any differences among their religious, social and cultural activities? What is the role of mosques in the Turkish Muslim immigrants' religious socialisation processes? This research is methodologically based on empirical evidence. To answer the abovementioned questions, observations which were obtained from on-going field researches, over a long period of time about these issues, will be used.