Makale Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Göçmen Dini Örgütlenmeleri ve Dinsel Kimlik İnşası(Tesam, 2023) Çoştu, YakupBatı Avrupa devletleri, II. Dünya savaşı akabindeki ekonomik kalkınma sürecinde işgücü eksikliğini karşılamak için az gelişmiş ülkelere yönelerek, ikili anlaşmalarla bu ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardır. Bu kapsamda, söz konusu ülkeler Türkiye’ye de yönelmişler ve 1961 yılında Almanya ile başlayan ikili işgücü anlaşmaları zinciri, 1964’te Avusturya, Belçika ve Hollanda, 1965’te Fransa, 1967’de İsveç, 1969’da İsviçre, 1970’te de Danimarka ile devam etmiştir. Yapılan bu ikili anlaşmalarla Türkiye’den Avrupa’ya ‘konuk işçi’ statüsünde göç süreci başlamıştır. Geri dönme amaçlı gerçekleştirilen bu göç süreci, zamanla zincirleme göç dalgası (aile birleşmeleri, evlilik, vb.), eğitimsel ve ekonomik kaygılar, iltica, ikinci ve üçüncü neslin oluşması, yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçiş, cenazelerinin bulundukları ülkelerde kendilerine tahsis edilen mezarlıklara defnedilmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kalıcı hale gelmiştir. Günümüzde Avrupalı Türkler, yaşadıkları ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal hayatında göz ardı edilemeyecek derecede önemli bir demografik güç haline gelmiştir. Yabancı bir ülkede kalıcı hale gelen ve anavatana geri dönme ümitleri de git gide azalan topluluklar, bulundukları yerleşim bölgelerinde kendilerine özgü kimlik ve aidiyet dünyaları inşa etme yoluna gitmek zorunda kalmışlardır. Bu doğrultuda, topluluğun çeşitli alanlarda hizmet sunmak üzere tesis ettiği dernek ve vakıflar, aidiyet dünyası kurma yönünde atılan önemli adımlardan biridir. Tesis edilen bu sivil organizasyonlar, topluluğu oluşturan her bir alt grubun etnik, kültürel, ideolojik ve politik söylemlerine göre farklılaşmaktadır. Topluluğa ait bu kuruluşların göçmen grupların nüfusunun yoğunlaştığı bölgelerde toplandığı görülmektedir. Bu kuruluşlar arasında, eğitim, kültür, sanat, spor ve din hizmeti gibi çeşitli alanlarda faaliyet yürüten dernek ve vakıflar yer almaktadır. Avrupalı Türklerin gündelik yaşamlarında etkin bir rol üstelenen söz konusu bu sivil örgütlenmeler etrafında gelişen sosyal, kültürel ve dini hayata yakından bakmak önem taşımaktadır.Öğe Avrupalı Türkler: Din ve Kimlik(Tezkire Yayınları-Ömer Arlı, 2023) Çoştu, YakupTürkiye’den çeşitli Avrupa ülkelerine, özellikle iş gücü bağlamında, geri dönme amaçlı gerçekleştirilen hareketlilik, zamanla zincirleme göç dalgası (aile birleşmeleri, evlilik, vb.), eğitsel ve ekonomik kaygılar, iltica, ikinci ve üçüncü neslin oluşması, yaşanılan ülkenin vatandaşlığına geçiş, cenazelerinin bulundukları ülkelerde kendilerine tahsis edilen mezarlıklara defnedilmesi gibi çeşitli nedenlerden dolayı kalıcı hale gelmeye başlamıştır. Avrupa’nın kültürel mozaiğinin bir parçası haline gelen Türklerin gündelik yaşam tecrübeleri sosyal bilimcilerin odaklandığı bir konudur. Bu çalışma altmış yılı aşkın süredir Avrupa’da var olma mücadelesi veren Türklerin gündelik dini yaşantısı ile sosyal kimlik ve aidiyet yönelimi üzerine analizler ihtiva etmektedir. Bu kapsamda, Avrupalı Türklerin gündelik dini yaşantısında Türkiye kökenli dini grup ve cemaatlerin uzantılarının önemli bir rol oynadığı ifade edilebilir. Kendine özgü bir ‘cemaat’ yapılanması içerisinde teşkilatlanmış etno-dinsel dayanışma ağları ile Türk Diyanet Vakıfları, gündelik dini hayatın lokomotifi olarak işlev görmektedir. Türk varlığının sosyal kimlik ve aidiyet yönelimini ise göç öncesi, göç süreci ve sonrasındaki tecrübeler ile göçmen kuşakların sahip olduğu etnik, dilsel, dinsel, kültürel ve siyasal kodları şekillendirmektedir.Öğe Parodi Din Kavramı: Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi (Pastafaryanizm) Örneği(Anadolu İlahiyat Akademisi, 2024) Baran Tekin, DilâModern çağda yaşanan değişim ve dönüşümler dinî inanç ve pratiklere de yansımış ve din fenomeninin geleneksel sınırlarını aşarak kurumsal bir otorite olmaktan çıkıp daha ziyade bireysel deneyimleri merkeze alan bir yönde ilerlemesine neden olmuştur. Dinî söylemlerin çeşitlenmesine yol açan bu süreçle birlikte dinin, bireylerin yaşamlarını anlamlandırmada hâlâ önemli bir rol oynadığı, ancak bu rolün giderek daha esnek ve sorgulanabilir bir yapıya büründüğü görülmektedir. Benzer bir değişim sürecinin ateist düşüncede de yaşanması, bireysel inançsızlığı temsil eden klasik ateizm anlayışından uzaklaşılmasına ve geleneksel dinî inançları hedef alan yeni bir ateist akımın doğmasına yol açmıştır. ‘Yeni Ateizm’ olarak adlandırılan bu akım yalnızca tanrı inancını reddetmekle kalmayıp aynı zamanda geleneksel dinî kurumları, öğretileri ve uygulamaları katı bir tutum içerisinde eleştiren, dahası, bilimin ve rasyonalitenin dinin yerine geçmesi gerektiğini savunan bir yaklaşımı temsil etmektedir. Nitekim yeni ateizmin yükselişi, yüzyıllardan beri süregelen din ve ateizm arasındaki karşıtlığa yeni bir boyut kazandırarak bu iki olgu arasındaki geleneksel çatışmanın ötesine geçmiş, dinleri taklitleri aracılığıyla alaya alan ve ‘ateist din’ ya da ‘parodi din’ olarak adlandırılan yeni bir eleştiri biçiminin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Bahsi geçen konu bağlamında bu makale çalışması, ateist düşüncenin mizahî bir yansıması olarak ortaya çıkan ‘parodi din’ kavramını ele almakta ve bu kavramı 2005’te ABD’de doğan Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi örnekliğinde incelemektedir. Pastafaryanizm olarak da adlandırılan Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi, dünyanın dört bir tarafında edindiği çok sayıdaki üyesi ve bu üyelerin, inançlarının yasal olarak tanınmasına yönelik başlattıkları hukukî girişimler sayesinde giderek popülerlik kazanmaktadır. Ülkemizde de ‘Türkiye Pastafaryan Cemaati’ adı altında toplanan çok sayıda Pastafaryan mevcuttur. Uluslararası literatürde din araştırmaları kapsamında pek çok açıdan incelemeye tabi tutulan Pastafaryanizm’i, kapsamlı bir biçimde ele alan Türkçe bir çalışmaya rastlanmamış olması, bu araştırmanın temel motivasyonunu oluşturmuştur. Literatürdeki eksikliğe katkı sağlayacağına inanılan bu çalışmanın temel tezi, parodi din kavramının oluşumuna ateist bir zemin üzerine inşa edilen kurgusal argümanların kaynaklık ettiği ve Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi’ne ait temel öğretilerin bahsi geçen kurgusal argümanlarla benzer bir yapılanmaya sahip olduğudur. Bu bağlamda çalışmada öncelikle parodi din kavramının hangi etmenlere bağlı olarak ne zaman ortaya çıktığı, tam olarak neyi ifade ettiği, Russell, Sagan, Baggini ve Dawkins gibi ünlü ateistler tarafından öne sürülen kurgusal argümanların parodi dinlerin oluşumunda nasıl bir rol oynadığı gibi hususlar ele alınıp değerlendirilmiştir. Ardından günümüzün popüler parodi dinleri arasında yer alan Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi’nin tarihî geçmişi, temel öğretileri, kutsal metinleri, ritüelleri ile din özgürlüğü bağlamında yasal bir din olarak kabul görmek için verdikleri hukukî mücadele örnekleri üzerinde durulmuştur. Böylelikle bahsi geçen ateist bilim adamlarına ait kurgusal argümanlarla Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi’nin kurgusal öğretisi arasındaki uyum ve benzerliklerin ortaya konulması amaçlanmıştır. Çalışmanın amaçlarından bir diğeri, parodi dinlerin birey ve toplum üzerindeki etkilerinin anlaşılmasını sağlayabilecek saha araştırmalarına teorik bir zemin hazırlamaktır.Öğe Maniheizm’de Misyon Anlayışı ve Maniheist Addã’nın Roma İmparatorluğu'na Yönelik Misyon Faaliyetleri(Hitit Üniversitesi, 2023) Baran Tekin, DilâManichaeism is a gnostic religious tradition that emerged in the third century CE, when Mani declared himself to be the divine messenger who would lead humanity to salvation and the completer of all the religions that had existed until then. The main feature that distinguishes Manichaeism from other gnostic traditions is its universal perspective. While other gnostic groups of the time were closed communities that only addressed their own members, Mani built a religion based on the idea of imparting gnosis to all of humanity, which he attributed with universal significance. It is this universal perspective that Mani had, which reveals the basic thought that feeds the Manichaean mission understanding, which is the subject of this study. Thanks to its strong understanding of mission, Manichaeism rapidly spread from Babylon in Mesopotamia to the East and West, gaining a large following in many parts of the world in a very short time. In the third century CE, during the emergence of Manichaeism, the Sassanids held sway over the eastern regions of the Iranian geography, while the Roman Empire exerted its dominance in the West. These territories, encompassing the domains of these two formidable political powers of that era, constituted the most central geography where Manichaeism was accepted. The journey of the Manichaean tradition beyond the Sasanian borders to the East through the Silk Road gained significant momentum in the ninth century CE when the Uyghur ruler Bögü Qaghan accepted Manichaeism as the official state religion. In its western trajectory, the tradition's most notable achievement was its ascent to a position of competition with the increasingly influential Christian tradition within Roman lands. While studies exist concerning the history of Manichaeism's expansion eastward among Uyghur Turks, as well as its representation through Manichaean texts and art in the Uyghur language, there is currently no independent investigation into its dissemination to Roman territories based on its fundamental methods and developments in the West. This study aims to address this gap by examining the fundamental tactics and methods underlying the mission concept of the Manichaean tradition, which is frequently referenced in imperial decrees and the writings of Christian polemicists. The study also investigates how and when this tradition entered the borders of the Roman Empire, the facilitators or factors involved, the routes utilized, and the regions it reached. In this context, ancient and classical texts constitute the main sources related to the subject of this study, whose geographical focus is the Roman Empire. The study uses original Manichaean texts written in various languages such as Sogdian, Parthian, Middle Persian, and Coptic as well as nonManichaean sources that provide direct or indirect information about Manichaeism from Roman, Christian, and Islamic sources. According to Manichaean records, the first person to spread Manichaeism to Roman lands was Addã, who was appointed by Mani, the founder of the religion. It is also seen that Christian polemic writers mention Addã’s mission activities and their effects on Christian people in their works. In this context, this research aims to examine both the mission understanding that enabled Manichaeism’s spread to Roman geography and Addã’s mission activities in Roman Empire lands from detailed perspectives. To achieve this, descriptive, comparative historical, and textual content analysis methods were applied to scrutinize pertinent research findings. Following a comprehensive evaluation of existing data, the foremost finding is that the Manichaean mission was not a collection of random activities, but rather a systematic organizational structure carried out in accordance with the instructions of the religion's founder, Mani. Addã's adherence to the instructions received from Mani himself enabled him to successfully execute the mission process, leading to the establishment of the first Manichaean communities in the Roman Empire.Öğe Alevi-Sünni Evliliklerinin Karşılıklı İlişkilere Etkisi(Hitit İlahiyat Dergisi, 2023) Küçük, Tahir; Çoştu, YakupBu makalede, Alevi-Sünni evliliklerinin gruplar arası karşılıklı ilişkiler üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu konu edinilmektedir. Alevi-Sünni ilişkilerindeki olumsuz ön yargı, kalıp yargı ve ötekileştirme eğilimlerinden yola çıkılarak, bu zihinsel ve davranışsal kalıpların hangi durumlarda değişebileceği sorusu, evlilik kurumunun etkisi bağlamında analiz edilmiştir. Alevi-Sünni çiftlerle yapılan görüşmeler üzerinden her iki grup arasındaki ilişkilerdeki değişimin açığa çıkartılması amaçlanmıştır. Makalede, öncelikli olarak, öteki ve ötekileştirme kavramları üzerinden Alevi-Sünni ilişkileri ve Alevi-Sünni evlilikleri ele alınmıştır. Daha sonra, Alevi-Sünni evliliklerinin Alevi-Sünni grupları arasındaki ilişkileri ne yönde etkilediği, evlilikle kurulan akrabalık bağlarının var olan ön yargı, kalıp yargı ve ötekileştirme eğilimlerini giderip gidermediği sadece katılımcıların gözünden anlaşılmaya çalışılmıştır. Aile ve akraba gruplarının yorumları bu çalışmaya dahil edilmemiştir. Bu bağlamda araştırmaya Alevi-Sünni evliliği yapmış Samsun ve Amasya şehirlerinden toplam 37 kişi katılmıştır. Görüşmeler Mayıs 2022 ile Mart 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Mülakata katılan 20 kişi Samsun ve ilçelerinde yaşamakta, 17 kişi ise Amasya ve ilçelerinde yaşamaktadır. 37 katılımcının 21’i erkek, 16’sı ise kadınlardan oluşmaktadır. Bu katılımcıların 20’si Sünni, 17’si ise Alevi kökenlidir. Mülakata katılan katılımcıların 15’i eşiyle birlikte, (toplam 30 kişi) 7 kişi ise tek olarak katılım sağlamıştır. Görüşmeye katılan kişilerin yaşları 27 ile 49 arasında değişmektedir. Alevi-Sünni evlilikleri yapmış Samsun ve Amasya şehirlerinde yaşayan bireylerle yapılan derinlemesine görüşmelerden elde edilen verilerle ötekine karşı bakışın seyri incelenmiştir. Özellikle katılımcıların gözünden aile, akraba ve sosyal çevrenin yaklaşımı anlaşılmaya çalışılmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler temalar halinde kodlanarak içerik analizleri yapılmıştır. Genel anlamda bu tür evliliklerin kentleşme, modernleşme ve sekülerleşme süreçlerinin yanı sıra üniversite eğitiminin getirmiş olduğu karşılıklı temas ile birlikte artarak devam ettiği gözlenmiştir. Alevi-Sünni evliliklerinin eşler arasında çok fazla problem oluşturmadığı ancak aile ve akraba grupları arasında tartışıldığı saptanmıştır. Özellikle her iki grubun aile ve akraba çevrelerinin kırsal bölgede yaşamaları, bu evlilikleri olumsuz algılamalarına sebep olduğu gözlemlenmiştir. Bu açıdan ailelerin sosyal çevrenin baskısı altında oldukları tespit edilmiştir. Görüşülen bireylerin yaş, cinsiyet, eğitim, meslek, yaşadığı yer, aile ilişkileri ve aidiyet duygusu gibi değişkenler açısından sorulan sorulara farklı cevaplar verdikleri görülmüştür. Katılımcıların yanıt ve yorumları, evlilik öncesi süreç, evlilik süreci ve evlilik sonrası süreç olmak üzere üç temanın oluşmasını sağlamıştır. Bulguların analizi de bu temalar üzerinden yapılmıştır. Bireylerin evlilik öncesi genel olarak Alevi-Sünni evliliklere karşı olumsuz bir bakışlarının olmadığı ancak aile ve sosyal çevrelerinin evliliklerine karşı olumsuz tepkiler gösterdikleri saptanmıştır. Alevi-Sünni evliliklerine dair genel yaklaşım olumsuz olmakla birlikte bu durumun tonlaması aile ve akraba grupların dini aidiyet derecesi, yaşayış tarzı, eğitim seviyesi, yaş ve meslek gibi değişkenlerle farklılaşmaktadır. Evlilik yapan bireylerin aile ve akraba çevrelerinin özellikle seküler bir yaşam tarzına sahip olmaları, eğitimli olmaları ve şehir merkezlerinde yaşamaları bu tür evlilikleri olumsuz algılamamalarında etkili olmuştur. Aksi durumda yani daha muhafazakâr aile ve akraba çevrelerin bu tür evliliklere karşı direnç gösterdikleri saptanmıştır. Dini grup aidiyeti yüksek aile ve sosyal çevreye sahip bireylerin evlilik süreçlerinde olumlu bir düşünce değişimi gerçekleşmemiştir. Yer yer olumsuz bakış açısı evlilik ritüellerinde (nişan, nikah, düğün vb.) kendisini açık bir şekilde göstermiştir. Olumlu düşünce değişiminin gerçekleştiğini ifade eden az sayıdaki katılımcı ise bu değişimin kişilerin karakter özelliklerinden kaynaklandığını, öteki gruba karşı genel ve olumlu bir düşünce değişiminin yaşanmadığını belirtmişlerdir. Evlilik sonrası süreçte ise genelde bu tür evlilik yapan bireylerde seküler bir yaşam tarzı hakim olduğundan evliliklerinde dini konular üzerinden problemler pek fazla yaşanmamaktadır. Bu tür problemler genelde kişisel ilişkiler üzerinden değil, anne, baba ve akraba gruplarının çiftlere müdahalesiyle gerçekleşmektedir. Bu konuda çiftlerin aile ve akraba gruplarından uzak yaşama eğilimleri gözlemlenmiştir. İstisna olarak problem yaşayan çiftler özelinde ise problemler aidiyet duygularıyla tartışılmakta ve herhangi bir sonuca bağlanamamaktadır.Öğe Rüyalar bilinçli deneyimler midir? Kartezyen rüya şüpheciliğine bir eleştiri(2023) Ceyhan Çoştu, FeyzaDescartes’ın rüya şüpheciliği, uyku ve uyanıklık halinin nasıl ayırt edileceği üzerine gelişmiştir. Descartes, ‘Şu an rüyada olmadığımı nereden bilebilirim?’ sorusu ile rüyayı, epistemik şüphesinin merkezine oturtmaktadır. Descartes sonrası Kartezyen rüya şüpheciliğini de belirleyen bu problem, epistemik şüpheden ontolojik şüpheye de evrilmiş ve rüya konusu hem epistemolojinin hem ontolojinin konusu haline gelmiştir. Bu aşamada odaklanılan husus, “Rüyalarımız bilinçli deneyimler midir?” sorusudur. Bu makale Descartes'ın rüya şüpheciliğinden daha ziyade, "Rüyalarımız bilinçli deneyimler midir?" sorusu çerçevesinde çağdaş filozoflar Malcolm ve Dennett'in Kartezyen rüya şüpheciliğine yönelik eleştirilerine odaklanmaktadır. Rüyaların felsefi bir analizle nasıl çözüleceğinin örneklerini sunan bu iki filozofun, Kartezyen Rüya şüpheciliğine alternatif geliştirdikleri rüya anlayışı ele alınmıştır.Öğe Developing a School Improvement Scale to Transform Education into being Sustainable and Quality Driven(SAGE PUBLICATIONS INC, 2023) Mafratoğlu, Recepali; Altınay, Fahriye; Koç, Ahmet; Dağlı, Gökmen; Altınay, ZehraThis research aims to develop a school improvement scale determining the current levels and obtaining data for improvement. The need for a valid and reliable scale in process-oriented school improvement studies makes this research important. Based on a sample of 1,043 teachers in Bursa in 2021, the Kaiser-Meyer-Olkin value was .97; the Bartlett test’s chi-square value was significant. The exploratory factor analysis led the scale to consist of 33 items and 5 factors, explaining 69% of the total variance. The load values of effective leadership, school climate, teacher professional improvement, learning environment, and vision-mission varied between .51 and .98 and in the confirmatory factor analysis, with a different sample group, ?2?=?2.33 and RMSEA?=?.079. Other fit indices showed that the scale has good structural compatibility. Cronbach’s Alpha coefficient showed a high level of internal consistency. Hence, this scale is a valid and reliable tool that can be applied to measure school improvement.Öğe Curiosity of Preschool Children (4–6 Years of Age) about Religious and Moral Issues(MDPI, 2023) Koç, AhmetThe child is a trust from Allah and the ornament of the worldly life. In the early childhood period, which includes the preschool period, the child asks many questions, wants to understand everything around them, and shows an inexhaustible desire to learn. This research was carried out to examine the opinions of Qur’an course teachers about the religious and moral curiosity of preschool children. A qualitative method was used to ascertain the opinions of 40 participants in 2022. Six themes and 42 codes were determined from the answers provided by the participants to the questions in the semi-structured interview form. A content analysis method with a phenomenology design was used to analyze the data obtained in this study. It was found that children were intensely curious about the religious and moral issues of Allah, the Prophet, angels, death, heaven, hell and prayer; they can ask questions comfortably to satisfy their curiosity, and it was determined that they are excited when asking questions. It was found that teachers reacted positively to satisfy and expand children’s curiosity. In addition, we concluded that family and environmental learning are important factors that increase children’s curiosity, and activities such as drama, games and experiments conducted by teachers increase children’s curiosity.Öğe Four Motivations of Conversion to Islam: Japanese Muslims(Erciyes Üniversitesi, 2022) Kocalan, Elif BüşraIn this study, the phenomenon of conversion is analysed in the context of the experiences of Japanese Muslim converts. The purpose of this study is to understand the processes leading to conversion to Islam among Japanese and to explore religious conversion motifs of Japanese Muslim converts. A combination of phenomenology and grounded theory research methods were applied in order to understand the essence of the conversion experience of Japanese Muslims and also to develop a theoretical explanation for their conversion.It is discovered that Japanese conversion to Islam is a social process, led by their encounters with Muslims. Most of the time, their first memorable encounter with Islam took place in the social context. Upon their encounters, the Japanese, who were not seriously dissatisfied with their existing living conditions and beliefs previously, and who were not in search of a new way of life and a belief, began to be interested in Islam in different ways. They had a lack of strong prejudice against Islam, thus following their encounters, they had an open attitude learning towards the religion and the people. Four motivational factors discovered influential on Japanese conversion to Islam: social, intellectual, psychological and pragmatic.Öğe Rüyalara etik yaklaşım: Rüyalarımda ahlaksız olabilir miyim?(Türk Felsefe Derneği, 2022) Ceyhan Çoştu, FeyzaRüyalara olan felsefi ilgi her dönem karşımıza çıkmıştır. Dönem dönem bu ilgi azalsa da ve yerini başka bilimlerin incelemesine bıraksa da son yüzyılda tekrar canlanmıştır. Bu ilginin ilk ayağını Descartesçı rüya şüpheciliği oluşturur ki bu şüphecilik temelde uyku hali ile uyanıklık halinin ayırt edilemez olmasına dayanan epistemolojik şüpheciliği barındırır. İkinci ayak ise Augustinus’un rüya şüpheciliği olarak belirtebileceğimiz etik şüpheyi içerir. Bu çalışma Augustinus’un rüyalarımızdan sorumlu olup olmadığımıza dair etik analizini ve çağdaş dünyada nasıl tartışıldığını konu edinmektedir. “Rüyalarımızda yaşadıklarımızdan sorumlu muyuz?” veya “Rüyalarımda ahlaksız olabilir miyim?” sorularının, rüyalarımızda yaşadıklarımızın bilinçli deneyimler olup olmadığı meselesi üzerinden nasıl anlatıldığını göstermek amaçlanmaktadır.Öğe Kadınların dini sosyalleşme sürecinde Kur’an kurslarının rolü: Kırıkkale örneği(Kırıkkale Üniversitesi, 2022) Yardımcı, Serap; Çoştu, YakupYaygın bir din eğitimi kurumu olan Kur’an Kursları fertlerin dini davranışlarında, düşüncelerinde etkileyici olmakla birlikte, bireysel ve toplumsal dayanışmayı, birlik-beraberliği ve sosyalleşmeyi sağlayan önemli bir kurumdur. Dini, maddi ve manevi unsurların benimsenmesi, aktarılması ve yaşatılması açısından Kur’an Kursları dini sosyalleşme alanlarıdır. Diyanet İşleri Başkanlığınca kadınlara yönelik yürütülen Kur’an Kursları, dini eğitimin yanında kursa katılan kadınların sosyalleşme süreçlerinde katkı sağlayan kurumlardır. Bu çalışmada Kırıkkale İl Müftülüğüne bağlı 12 Kur’an kursuna devam eden, yaşları 33 ile 60 arasında değişen 24 katılımcı ile görüşme yapılarak Kur’an Kurslarının yetişkin kadınların dini sosyalleşmesine olan katkıları ortaya konulmuştur. Nitel araştırma tekniği ile toplanan veriler üzerinden gerçekleştirilen içerik analizi sonucuna göre, Kur’an Kurslarının din eğitimi hizmetinin verildiği bir yaygın eğitim merkezi olmasının yanı sıra; yetişkin kadınlar için manevi doyum merkezi, ailevi, dini ve psikolojik sorunlara çözüm aranan ve fiili olarak danışmanlık hizmetlerinin alındığı, dini içerikli sosyalleşme alanlarının oluşturulması ve buna yönelik uygulamaların yapıldığı dini sosyalleşme merkezi olarak çok yönlü bir kurum olduğu tespit edilmiştir.Öğe Dijital oyunlarda islamofobik unsurlar(Bingöl Üniversitesi, 2022) Gürsoy, Sema; Çoştu, YakupGünümüzde, İslamofobinin empoze edilmesinde çeşitli ortamlar kullanılmaktadır. Medya, sosyal medya, gazete, dizi ve filmler gibi birçok ortam üzerinden İslamofobi savunuculuğu yapılabildiği gibi, dijital oyunlar üzerinden de bu durum gerçekleştirilmektedir. Dijital oyunlarda yer alan İslamofobik unsurların belirlenmesini ele alınan bu çalışma, tanımlayıcı araştırma tasarımına dayanmaktadır. Araştırmanın temel amacı, dijital oyunlar içerisinde yer alan, dinî ve ahlaki kurallarla çatışan, İslamofobik algıyı besleyen unsurların tespit edilmesidir. Dijital oyunlarda İslamofobik unsurlar gizli ya da açık bir şekilde yer alabilmektedir. Oyun boyunca yerine getirilmesi gereken kurallarda, bölümü geçmek için yapılması gerekli hareketlerde, İslam dini özelinde bakıldığında İslamofobik unsurları ihtiva eden kareler/görüntüler yer verilebilmektedir. Makalede, dijital oyunlarda yer alan İslamofobik unsurların, kullanıcıların sosyalleşme biçimine etkileri, gerçek dışı algı olup olmadıkları ve bu unsurların İslamofobik algıyı ne şekilde beslediği konuları üzerinden değerlendirme yapılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada, tespit edilen unsurların İslâm hakkında önyargı oluşmasına sebep olduğu ve bunun İslamofobi algısını beslediği sonucuna varılmıştır.Öğe Hakkı Baha ve ‘Genç Müslüman’ Dergisi(Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi, 2022) Çoştu, Yakup; Kiraz, Nihayet KübraII. Meşrutiyet Dönemi’nin oluşturduğu özgürlük ortamının, etkilerini en güçlü hissettirdiği alanlardan biri dönemin basın-yayın faaliyetleridir. Dönemin aydınları arasında gündem olan İslamcılık, Batıcılık, Türkçülük, Halkçılık ve Sosyalizm gibi akımlar çıkarılan dergi ve gazetelerde çokça tartışılmış, basın yayın faaliyetleri yoluyla halk da bu konularda bilgilendirilmiştir. II. Meşrutiyet Dönemi’nin önemli isimlerinden biri de Hakkı Baha Pars (1879-1942)’tır. Dönemin basınında sol görüşlü yazılar yayımlamıştır. Bu dönemdeki yayım faaliyetleri arasında Hakkı Baha tarafından çıkarılan Genç Müslüman adlı dergi de yer almaktadır. Hakkı Baha bu dergide yayınladığı iki yazısında özgürlük, eşitlik, adalet, kardeşlik gibi konuları İslamiyet bağlamında ele almış; İslamiyet’in ilerlemeye engel bir din olmadığını açıklamaya çalışmıştır. Genç Müslüman dergisi, İlmi Etüdler Derneği tarafından yürütülen İslamcı Dergiler Projesi kapsamında ortaya çıkarılmış bir dergidir. Proje kapsamında derginin içeriğine başlıklar halinde değinildiği ama metinlerin analiz edilmediği tespit edilmiştir. Bu çalışmada, dergideki Hakkı Baha imzasıyla çıkarılan metinler Latinize edilerek içerik analizi yapılmış, diğer metinlerin konularına değinilmiştir. Bu vesileyle dönemin dinî, sosyal ve kültürel zihniyetine ışık tutularak literatüre katkı sağlama hedeflenmiştir.Öğe “Rüyaya yatma” ritüelinin kökeni, günümüzde uygulanış şekli ve davranış üzerindeki etkisi*(2021) Bedir, Fatma NurBu araştırmada bireyin istihare ile ilgili inanç, davranış ve uygulamaları incelenmiştir. Çalışmanın amacı, rüyaya yatma ritüelinin farklı kültür ve inançlardaki pratiklerini incelemek ve günümüzde hala uygulanan bu ritüelin birey tarafından nasıl algılandığını ve anlamlandırıldığını, kararlarına ve davranışlarına etkisini keşfetmektir. Çalışma hem teorik hem alan araştırmasından oluşan iki boyutlu nitel bir araştırmadır. Teorik bölümde rüyaya yatma ritüeli ile ilgili dokümantasyon yöntemi ile elde edilmiş olan veriler sunulmuştur. Uygulama kısmında ise veriler tarama yöntemi ile elde edilmiştir. Veri toplama aracı olarak yarı-yapılandırılmış mülakat formu kullanılmıştır. Rastlantısal örneklem, amaçlı örneklem ve kartopu örneklemleri ile Çorum’da ikamet eden 18 yaş ve üzeri 59 katılımcı ile yüz yüze görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen veriler içerik analizi ve betimsel analiz ile yorumlanmıştır. Araştırmanın sonucunda, katılımcıların istiharenin uygulama şekli, sayısı ve bağlayıcılığı ile ilgili farklı farklı bilgilere sahip olduğu tespit edilmiştir. Katılımcılar arasında istihareye inanan ve uygulayanlar arasında dahi rüyanın sonuçlarını dikkate alan ve ona göre hareket edenlerin sayısı oldukça azdır. Bunun yanı sıra, bireyin sekülerleştikçe istihareye olan inancının ve istihare ile ilgili uygulamalarının azaldığını veya tamamen yok olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca en genç katılımcıların fenomen ile ilgili bilgilerinin olmamasından yola çıkarak istiharenin günümüzde önemini yitirmeye başladığı ve günlük hayatta eskisi kadar yer almadığı yorumunu yapabiliriz.Öğe Din görevlilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumları: Çorum örneği(2021) Kiraz, Nihayet Kübra; Çoştu, YakupToplumsal cinsiyet, toplumsal olarak belirlenen kadın ve erkek rollerini, sorumluluklarını ifade eden bir kavramdır. Toplumun yapısı, dini algılayış, zaman, etnik yapı, aile yapısı gibi faktörler toplumsal cinsiyet rollerini şekillendirmektedir. Bu makale din ve toplumsal cinsiyet ilişkisini, din görevlilerinin toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin algıları üzerinden araştırmayı hedeflemektedir. Araştırma, Çorum İl Müftülüğüne bağlı il merkezi ve merkeze bağlı köylerde görev yapan 527 din görevlisini kapsamaktadır. Araştırmanın verileri, din görevlilerinin sosyo-demografik özelliklerini belirlemeye yönelik anket formu, geçerlik ve güvenirliği 2008 yılında Zeyneloğlu tarafından ortaya konulan ‘Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği’ kullanılarak elde edilmiştir. Veriler değerlendirilirken iki örneklemin ortalamalarının karşılaştırılmasında Bağımsız Örneklem t-testi, ikiden çok örneklemin ortalamalarının karşılaştırılmasında Tek Yönlü Anova Testi ve çoklu karşılaştırmalar için ise Tukey HSD testi ve tanımlayıcı istatistikler kullanılmıştır. Araştırmada din görevlilerinin Toplumsal Cinsiyet Rolleri Tutum Ölçeği toplam puan ortalamasının 129,92±12,18 olduğu belirlenmiştir. Elde edilen bu sonuç toplumsal cinsiyet rolleri karşısında din görevlilerinin eşitlikçi bir tavır içinde olduklarını göstermektedir. Bunun yanı sıra, elde edilen verilere göre, din görevlilerinin yaş, cinsiyet, eğitim durumu, eşin eğitim durumu, görev türü, görev yeri ve hizmet yılı gibi değişkenlere göre toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin tutumlarında farklılıklar tespit edilmiştir.Öğe “Der Begriff der Zeit” Üzerine(2021) Ceyhan Çoştu, Feyza‘Heidegger Gesamtausgabe’, Vittorio Klostermann tarafından düzenlenen, Alman filozof Martin Heidegger’in derlenmiş tüm eserleri için kullanılan bir terimdir. Tüm külliyat dört büyük bölümle sınıflandırılmıştır. ‘Der Begriff Der Zeit’ (Zaman Kavramı) isimli eser ise tam baskının 64. cildinin üçüncü bölümün içerisinde ‘Yayınlanmamış Ders ve Notlar’ başlığı altında bulunmaktadır. ‘Der Begriff Der Zeit’, Heidegger’in 1924’te yazdığı fakat yayınlamaya fırsat bulamadığı yazılarını ve Marburg İlahiyat Derneği’nde yaptığı konferans metnini içerir. 1927 yılında basılan ‘Varlık ve Zaman’ adlı eserle önemli paralellikler içerdiğinden Heidegger’in bu büyük yapıtının bir ön çalışması olarak kabul edilebilir. Metnin yazılmasının ilk nedeni, Dilthey ile Kont Paul Yorck’un tarihsellik konusundaki ortak ilgilerinin verimli bir şekilde tartışılmasını sağlamaktır. Bu husus ilk başlıkta ele alınmıştır. Metinde yer alan diğer başlıklar ise ‘Varlık ve Zaman’ eserinin birinci ve ikinci bölümü ile paralellik göstermektedir. ‘Der Begrif Der Zeit’ isimli bu eser, ‘Varlık ve Zaman’ okuyucusu için bir ön hazırlık metni olması nedeniyle oldukça önemlidir.Öğe Milli Değerlerin Kazanımında Sosyal ve Kültürel Faaliyetlerin Etkisi Ölçeği: Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması(2021) Koç, Ahmet; Budak, YusufEğitimin gayelerinden biri toplumun geneli tarafından kabul görmüş değerleri gelecek kuşaklara aktarmak ve onların bu değerlerini içselleştirmelerini sağlamaktır. Okullardaki değerler eğitimi, ayrı bir ders olarak değil tüm dersler içindeki bir müfredat çerçevesinde yapılır. Bu bağlamda okullarda öğrencilere aktarılmak istenen değerlerin sadece derslerde değil dersler dışındaki sosyal ve kültürel faaliyetlerde verilmesi hedeflenmektedir. Değerler eğitimi kapsamında gezi, yarışma, izcilik, kitap okuma, seminer, konferans, kamp vb. pek çok faaliyet yürütülmektedir. Sosyal ve kültürel faaliyetlerin, hedef değerlerin kazanımında ne ölçüde etkili olduğunu belirlemek ise önem arz etmektedir. Bu araştırmanın amacı, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin değerler eğitimi kapsamında yaptıkları sosyal ve kültürel faaliyetlerin milli değerler kazanımlarına etkisini belirlemek için bir ölçek geliştirmektir. 2020 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen araştırmaya toplam 769 öğrenci katılmıştır. Ölçeğin KMO değeri 0,944; Barlett testindeki kay kare değeri anlamlıdır. Açımlayıcı faktör analizi (AFA) sonucu ölçeğin 20 madde ve üç faktörden oluştuğu, toplam varyansın %63,3’nü açıkladığı belirlenmiştir. Birlik-beraberlik ve dayanışma, vatanseverlik bilinci, ailenin önemi isimleri verilen faktörlerin yük değerlerinin 0,57-0,82 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Farklı bir örneklem grubuyla yapılan doğrulayıcı faktör analizi (DFA) aşamasında, X2=1,61 ve RMSEA=0,051 olduğu görülmüştür. Diğer uyum indeksleri NFI=0,97, NNFI=0,99, CFI=0,99, RFI=0,96, RMR=0,055, SRMR=0,043, GFI=0,90 ve IFI=0,99 olarak tespit edilmiştir. Bu değerler, ölçeğin yapı uyumunun iyi düzeyde olduğunu göstermektedir. Cronbach’s Alpha katsayısı ölçeğin tamamı için 0,94, faktörler için sırasıyla 0,90, 0,91 ve 0,85 olarak ortaya çıkmıştır. Ölçeğin yüksek düzeyde güvenirliğe ve maddelerin iç tutarlılığa sahip olduğu belirlenmiştir. Buna göre ölçeğin, sosyal ve kültürel faaliyetlerin, milli değerlerin kazanılmasına yaptığı etkiyi ölçmek amacıyla uygulanabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu ifade edilebilir.Öğe Manevi Değerlerin Kazanımında Sosyal Ve Kültürel Faaliyetlerin Etkisi Ölçeği: Geçerlik Ve Güvenirlik Çalışması(Dinbilimleri Akad Araştırma Merkezi, 2021) Koç, Ahmet; Budak, YusufBu araştırmanın amacı, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin değerler eğitimi kapsamında yaptıkları sosyal ve kültürel faaliyetlerin manevi değerler kazanımlarına etkisini belirlemek için bir ölçek geliştirmektir. Değerler eğitimi kapsamında gezi, yarışma, izcilik, kitap okuma, seminer, konferans, kamp vb. pek çok faaliyet yürütülmektedir. Sosyal ve kültürel faaliyetlerin, hedef değerlerin kazanımında ne ölçüde etkili olduğunu belirlemek önem arz etmektedir. 2020 yılında İstanbul’da gerçekleştirilen bu araştırmaya toplam 755 öğrenci katılmıştır. Ölçeğin KMO değeri 0,947; Barlett testine göre kay kare değeri anlamlıdır. Açımlayıcı faktör analizi (AFA) sonucu ölçeğin 18 madde ve üç faktörden oluştuğu, toplam varyansın %66,6’sını açıkladığı belirlenmiştir. Dürüstlük ve sorumluluk, sabır ve saygı, yardımseverlik isimleri verilen faktörlerin yük değerlerinin 0,55-0,82 arasında değiştiği tespit edilmiştir. Doğrulayıcı faktör analizi (DFA) aşamasında, X2=2,64 ve RMSEA=0,078 olduğu görülmüştür. Diğer uyum indeksleri olan NFI=0,97, NNFI=0,98, CFI=0,98, RFI=0,96, RMR=0,060, SRMR=0,046 ve IFI=0,98 olarak tespit edilmiştir. Bu değerler, ölçeğin yapı uyumunun iyi düzeyde olduğunu göstermektedir. Cronbach’s Alpha katsayısı ölçeğin tümü için 0,949, faktörler için sırasıyla 0,929, 0,865 ve 0,842 olarak ortaya çıkmıştır. Ölçeğin yüksek düzeyde güvenirliğe ve maddelerin iç tutarlılığa sahip olduğu belirlenmiştir. Buna göre ölçeğin, sosyal ve kültürel faaliyetlerin, manevi değerlerin kazanılmasına yaptığı etkiyi ölçmek amacıyla uygulanabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçme aracı olduğu söylenebilir.Öğe II. Meşrutiyet Aydınlarından Baha Tevfik ve kadın(2020) Ceyhan Çoştu, FeyzaÖZ: Sanayi İnkılabı ile başlayan Batı’daki değişimler hem Batı toplumlarında hem de Osmanlı’da bir dizi değişikliklere ve toplum içinde bazı köklü sorunların tartışılmasına neden olmuştur. Bu köklü sorunlardan birisi de insan hakları konularıyla paralel olarak gündeme gelen kadın hakları veya genel anlamda kadına dair sorunlardır. II. Meşrutiyet döneminde kadın sorunlarının daha çok konuşulmaya başlamasında, dönemin fikir adamlarından biri olan Baha Tevfik’in de katkıları vardır. Tevfik, Batı’daki kadın hareketlerini yakından takip etmiş ve kadına dair sorunlar ile feminizm konusunu gündemine almıştır. Feminist bir yazar olan Odette. Laguerre’nin Feminizm-Alem-i Nisvan adlı eserini tercüme etmiş ayrıca feminizme dair düşüncelerini yazdığı bir makaleyi de kitapla birlikte yayınlamıştır. Baha Tevfik’in bu konuda bir diğer katkısı ‘yeni bir ahlak’ anlayışı çerçevesinde kadın-erkek ayrımını ortadan kaldırmaktır. Ahlakın insani olması gerektiği, kadın ve erkek ahlakı ayrımına dair eleştirileri oldukça önemlidir. Bu makalede, II. Meşrutiyet dönemi aydınlarından Baha Tevfik’in kadın ve feminizm konusundaki düşünceleri ele alınacaktır. Ayrıca Batı’da tartışılan feminizm kavramının Osmanlı’daki yansıması da açığa çıkarılmaya çalışılacaktır. ABSTRACT: The changes in the West that started with the Industrial Revolution caused to a series of changes both in Western societies and in the Ottoman Empire and the discussion of some fundamental problems in the society. One of these important problems is women's rights or women's issues in general, which came to the agenda in parallel with human rights issues. Baha Tevfik, one of the intellectuals of this period, also contributed to the fact that women's problems started to be discussed more during the Second Constitutional Period. Baha Tevfik closely followed the women's movements in the West and put the issues of women and feminism on his agenda. He translated a work of Odette Laguerre, a feminist writer, "Feminism: Women's Realm", from French to Ottoman Turkish. He also published an article in which wrote his thoughts on feminism with the book. Another contribution of Baha Tevfik in this regard was to eliminate the distinction between male and female within the framework of "a new morality" understanding. His criticisms on the humanisation of ethic and the distinction between male and female ethic was very important. This paper aims to address the thoughts of Baha Tevfik, one of the intellectuals of the Second Constitutional Period, on the women issue and feminism. Thus, the reflection of the concept of feminism discussed in the West on the Ottoman intelligentsia will be revealed.Öğe Descartes ve Ryle' de 'Zihin-Beden ilişkisi' ve 'Öteki zihinler' sorunu(FLSF (Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi), 2020) Ceyhan Çoştu, FeyzaBenlik bilgisi, zihin ve bilinç tartışmalarının ilk ve en önemli durağı 17.yy ve Descartes’tır. Zihinsel ve fiziksel olanın ayrımını ortaya koymaya çalışan Descartes, uzun yıllar sürecek olan bir tartışmayı da başlatmaktadır. Zihin, zihnin yapısı, işlevleri ve bedenle irtibatı hala konuşulmaktadır. İnsanın nasıl bir varlık olduğu; zihinsel yönünün mü yoksa fiziksel yönünün mü merkeze alınması gerektiği, yoksa iki merkezli bir yapıda mı olduğu meselesi felsefe tarihi boyunca tartışılmıştır. 17.yy’da Descartes sonrası Kartezyen geleneğin temel problemi olan zihin-beden düalizmi konusu, 20.yy’a geldiğimiz de yerleşik anlayıştan farklı alternatif düşüncelerin gelişimine şahit olmuştur. Bu çalışma, yerleşik ikici anlayışa ve Descartes’a ilk büyük tepkiyi kaleme alan 20.yy filozoflarından Ryle üzerinden zihin kavramını incelemeye çalışacaktır. Çalışmanın üzerinde durduğu temel sorular zihin-beden etkileşimi ve öteki zihinlerin bilgisi problemidir. Bu iki sorun etrafında Descartes’ın geleneksel söylemi oluşturan zihin-beden anlayışı ve bu geleneksel söyleme ilk kuvvetli karşı çıkışı yapan Ryle’ın zihin kavramına yaklaşımı ele alınacaktır.