Cilt 6, Sayı 11, Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 7 / 7
  • Öğe
    Arap dilinde Lahn'ın ortaya çıkışı ve ilk görüntüleri
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Ergüven, Şahabettin
    Bu makalede, teknik anlamda İslâmi fetih hareketleri sonucu Araplarla Arap olmayan ulusların fethedilen bölgelerde birlikte yaşamaları sonucu, Arapçanın bu ulusların dilleriyle etkileşimi sonucu Arapçada meydana gelen dil bozukluklarını ifade etmek için kullanılan lahn olgusuna ışık tutmaya çalıştık. Lahn kelimesinin lugat ve ıstılah anlamlarını, ilk ne zaman ortaya çıktığını, tarihi sürecini, Arapçanın diğer dillerden ne boyutta etkilendiğini ve bu dilleri ne ölçüde etkilediğini, Kur'ân'ın bu etkileşim karşısında oynadığı rolü, Arap dilinde baş gösteren dil hatalarının çeşitlerini, Basra ve Kûfe dil ekollerine mensup dilcilerin lahn tehlikesi karşısında nasıl bir yol izlediklerini ve dilde doğru kullanımı hatalı kullanımdan ayırt etmek için, diğer bir deyişle kelimelere doğru veya yanlış hükmünü vermede ne gibi bir ölçütü esas alındıklarını, yöneticilerin ve alimlerin Arapçayı istila etmeye başlayan bu tehlike karşısında hangi tedbirleri aldıklarını örnek açıklamalarla ele aldık.
  • Öğe
    İnşâ-Haber bağlamında Kur’an dilinin yapısı
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Gezer, Süleyman
    Bu makale belağatta kullanılan iki kavramdan yola çıkarak Kur’an dili ve anlatımı üzerine bazı değerlendirmeleri içermektedir. İnşâ ve haber, belağatta sözün söylenme biçimini ele almaktadır. Bunlar, bir dilde bulunan ifade biçimlerinin veya hitap şekillerinin ayrımıyla ortaya çıkan bir kavramlaştırmadır. İnşâ, “manası lafzına bağlı [mukterin] olan cümle” veya “göndergesiyle [sözün nispeti] ilişkilendirilmesi hususunda bir dış varlığı olmayan kelama” denilmektedir. Bu açıdan Kur’an diline bakıldığı zaman inşâî bir karakterde olduğu söylenebilir. Bundan dolayı Kur’an’ın ifade ve anlatım biçimlerinde, içerik ve söyleyiş birbirinin ayrılmaz parçalarıdır.
  • Öğe
    Süregelen iki tanımlama ve tasnif problemi üzerine: el-İhfâ mı? el-İhfâu’l-Lisânî mi? el-İzhâr mı? el-İzhâru’l-Lisânî mi?
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Başkan, Ömer
    Bu makalede, tecvîd literatüründeki iki tanımlama biçiminin yeniden değerlendirilmeye muhtaç bir içerik arz ettiği hususu tartışılacaktır. Başka bir ifadeyle, tecvîd kitaplarının çoğunluğunda yer verilen el-İhfâ ve el-İzhâr tanımlamalarındaki biçim ve tasnife ilişkin bir problemin tespiti ve tashihi bu makalenin özel konusunu teşkil etmektedir. Dolayısıyla bu makale, ilgili kavramların literatürdeki tanımlamalarına doğrudan bir müdahaleyi değil, anılan mefhumlar bağlamında yer verilen tanım ve tasnif modellerinin konu bütünlüğüne engel teşkil eden yapısına yönelik bir biçim tashihini başka bir ifadeyle yeniden tasnifini amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Usûlü’d-dîne İlişkin ilk Zeydî metinler
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Ümit, Mehmet
    İslam Mezhepleri Tarihi’nde herhangi bir ekol veya şahıs incelenirken, metodoloji açısından, onların kendi eserleri varsa öncelikle onlara ulaşıp, görüşlerini ortaya koymak gerekir. Zeydiyye mezhebi, teşekkülünden kısa bir süre sonra siyasî iktidara ulaşmış ve bazı sekteler olsa da varlığını günümüze kadar devam ettirmiştir. Bu durum, onların eserlerinin büyük bir kısmının zamanımıza ulaşmasında etkili olmuştur. Biz bu makalede, Zeydî mezhep esaslarına ilişkin günümüze ulaşan dört risaleyi kronolojik olarak değerlendirdik. Bu bizim, Zeydî mezhep esaslarının gelişim sürecini ortaya koyabilmemize yardımcı olacaktır. Söz konusu risaleler şunlardır: el-Kâsım er-Ressî, Usûlü hamse; Muhammed b. el-Kâsım er-Ressî, el-Usûlü’s-semâniyye; el-Hâdî ile’l-Hakk, Kitâb fîhi Ma’rifetu’llâh; Muhammed b. el-Hâdî ile’l-Hakk, Kitâbu’l-Usûl.
  • Öğe
    Hıristiyan teolojisinde Deccal ve Yecüc - Mecüc kavramları üzerine bir değerlendirme
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Bıyık, Mustafa
    Dinlerin çoğunda yer alan eskatolojik ‘kötü şahıs’ ya da ‘kötü millet’ karakterleri, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam geleneklerinde Deccal ve Yecüc – Mecüc beklentisi şeklinde kendisini gösterir. Hıristiyanlığın bu konudaki beklentisi, Yahudi geleneği ile yakından ilgilidir. Hıristiyanlık, kuruluş ve kurumsallaşma aşamasında bu tiplemeleri genellikle Yahudilik içerisinde aramıştır. Fakat bu görüş zamanla değişti. Hıristiyan eskatolojisinin tarihi seyrinin Yahudi eskatolojisi bağlamında ele alınması, İslam geleneğindeki benzer kavramları da izah etmeye ışık tutacaktır.
  • Öğe
    İbn Sînâ epistemolojisinde bir bilgi kaynağı olarak “Sezgi”
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Haklı, Şaban
    Hemen hemen bütün epistemolojilerde sezgi, bilgisel değeri bakımından en çok tartışılan hususlardan biridir. Sezgi, en genel anlamıyla “doğrudan kavrayış”tır. Sezgiyi, tartışmalı noktaya getiren şey de bu “doğrudan” ifadesidir. “Doğrudan” terimi, kimi zaman rasyonel ve empirik bilginin karşıtı olarak kullanılırken kimi zaman da –İbn Sînâ?da da olduğu gibi- rasyonel ve empirik bilginin hız ve güvenilirliği anlamında kullanılmıştır. İlkinde ya rasyonel ve empirik bilgiye hiç güvenilmediği için sezgi ön plana çıkartılmakta ya da akıl ve duyularla elde edilmesi zor olan şeylerin ancak yeni bir bilgi kaynağı olarak düşünülen sezgiyle elde edilebileceği savunulmaktadır. Diğerinde ise sezgi, yeni bir bilgi kaynağı olmayıp deney bilgisi sınıfında yer almaktadır. Makale ise bu hususların analizi üzerinedir.
  • Öğe
    Süryani bilginlerin çeviri faaliyeti ve Mu’tezilî düşünceye etkisi
    (Hitit Üniversitesi, 2007) Aydınlı, Osman
    Süryani bilginlerin ve dil olarak Süryanicenin İslâm düşüncesindeki çeviri faaliyetinde önemli bir yeri vardır. Emevilerin son döneminde bireysel olarak başlayan çeviriler, Abbasi halifeleri Mehdi ve Harun Reşid döneminde hız kazanmış ve Me’mun döneminde zirveye ulaşmıştır. Bağdat’ın başkent yapılması, oluşan yeni entelektüel ortam ve kentleşme sürecinde toplumun ileri düzeyde bir bilgiye duyduğu gereksinim, çeviri hareketine zemin hazırlamıştır. Bu süreçte Beytü’l-Hikme’nin kurularak tercümenin devlet eliyle yapılması projesi, aynı zamanda Mu’tezile’nin de sahip çıktığı bir proje olmuştur. Mu’tezile’nin Yunan kültürü ve Süryani bilginlerle asıl ilişkisi teolojik ve felsefi eserlerin tercümesiyle başlamıştır. Çeviri eserler genelde İslâm düşüncesinin özelde Mu’tezilî düşüncenin gelişmesine önemli ölçüde katkı sağlamıştır. Bu bağlamda, bu makale İslâm düşüncesindeki tercüme faaliyetinde Süryani bilginlerin rolünü ve bu faaliyetin Mu’tezilî düşünceye etkisini ortaya koymayı amaç edinmiştir