Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 44
  • Öğe
    Tarihî Süreç İçerisinde Eytam Sandıklarının Hukuki Mevzuatı Ve Karşılaştığı Sorunlar (1851-1920)
    (2020) Çanlı, Mehmet
    Osmanlı Devletinde 1851 yılında Eytam Nezareti ve Eytam Sandıkları kurulmuştur. Bu kurumlar, tarihî süreç içerisinde birçok teşkilat değişikliğine uğramıştır. Bu kurumlar, dul, yetim, deli, yaşlı ve bakıma muhtaç kimselerin sosyal ve ekonomik haklarının korunmasını sağlamıştır. Devlet bu dönemde yetim konusuna, dinî olmaktan çok sosyal ve ekonomik bir olgu olarak bakmıştır. Başlangıçta sadece sivil vatandaşlara yönelik olarak faaliyet gösteren bu kurumlar, 1860’ların ortalarından itibaren kurulmaya başlanan Tekaüd Sandıkları ile sosyal güvenliğin yaygınlaşması üzerine, resmî devlet görevlilerinin dul ve yetimlerini de kapsayacak şekilde faaliyet alanlarını genişletmiştir. Yetimlerin ekonomik haklarını koruyan, bunları bir finans sistemi içerisinde değerlendirip yetim lehine kazanç elde eden eytam sandıkları, Şeyhülislamlığın denetiminde ve ilmiye sınıfının tekelinde yıllarca faaliyet göstermiştir. Bu süreçte esnaf ve çiftçiye küçük çapta da olsa finans sağlamıştır. Ancak zamanla sandıkların en büyük müşterisi devlet olmuştur. Tarihî süreç içerisinde teşkilat ve finansal olarak kendini yenileyemeyen eytam sandıkları, her dönemde uygulamalarıyla yetim haklarından çok sandık ve çalışanların haklarını korumuştur. Genel olarak ipotek karşılığında gösterilen emlak üzerinden işlem yapan eytam sandıkları, süreç içerisinde finansal bir kurum hâline gelememiştir. Uyguladığı faiz sistemini de değiştiremeyen sandık yöneticileri, değişime karşı direnmişlerdir. Sandıklar, 1926 yılında finansal bir kurum hâline getirilerek Türkiye Emlak ve Eytam Bankasına dönüştürülmüştür. Bu çalışmada, 1851’de kurulan Eytam Sandıklarının 1920 yılına kadar olan süreçteki teşkilat yapısı, hukuki mevzuatı ve tarihî süreç içerisinde karşılaştığı sorunlar ele alınmıştır. Yetim konusunda yapılan çalışmalarda, daha çok dinî konular ön plana çıkmaktadır. Aynı zamanda yetimler için açılmış yetimhaneler ve okullar üzerinde yoğunlaşmıştır. Eytam sandıkları hakkında sınırlı çalışmalar yapılmıştır. Sandıklarla ilgili kaynaklar, daha çok birinci el kaynaklardır. Bunlar da nizamnameler, kanunlar, kararnameler ve iradelerdir. Bununla beraber dönemin diğer arşiv kaynakları kullanılmıştır.
  • Öğe
    Çankırı-Çorum-Amasya hattı üzerindeki Hitit yerleşimlerinin lokalizasyon sorunlarıyla ilgili genel bir değerlendirme
    (Hitit Üniversitesi, 2018) Sir Gavaz, Özlem
    Son yıllarda Hititler Dönemi Anadolu’nun tarihi coğrafyası ile ilgili değerli araştırmalar yapılmış ve bu yöndeki çalışmalar artış göstermiştir. Bu çalışmalarda ortaya konulan yeni görüşler ve isabetli lokalizasyon önerileri, özellikle günümüzde Çankırı, Çorum ve Amasya İllerini kapsayan bölgenin tarihi coğrafyasını aydınlatmada yol gösterici olmuştur. Fakat yapılan yeni teklifler bir takım sorunları da beraberinde getirmiştir. Zira zaten tarihi coğrafya açısından problemli olan bu bölge, kuzeydeki Kaška sorunsalı ile de büsbütün çıkmaza girmektedir. Çalışmada Hititçe metinlerde geçen bazı önemli yerleşimler ve bu yerleşimler için yapılan farklı lokalizasyon tekliflerinin yol açtığı tartışmalar değerlendirilecektir. Özellikle Hititlerin başkenti Boğazkale/Hattuša, Ortaköy/Šapinuwa, Maşathöyük/Tapigga ve Oymaağaç/Nerik eşitlikleri esas alınarak yerleşimler için yapılan farklı görüşler karşılaştırmalı olarak sunulacaktır.
  • Öğe
    XV. yüzyıla ait bir mektup örneğinin diplomatik dil, uslüp ve tarihi kaynak olarak değerlendirilmesi
    (Hitit Üniversitesi, 2018) Atıcı Arayancan, Ayşe
    XIV- XV yüzyıl Türk tarihinin aydınlatılabilmesi için tarihi belgeler her zaman önemli olmuştur. Bu belgeler arasında mektuplar, fermanlar, vakayinameler ana kaynaklar arasındadır. Söz konusu dönem tarihine özellikle de AkkoyunluKarakoyunlu ve Osmanlı ilişkilerine ışık tutan bu belgelerden birisi Uzun Hasan’ın Sultan Mehmed’e yolladığı mektuptur. Söz konusu mektubun orijinal olan metni Feridun Bey’in Mecmûa-i Münşeât-ı Selâtîn adlı eserinde yer almaktadır. Makalede Abdulhüseyin Nevaî’nin “Esnâd ve Mukâtebât-ı Târîhî-yi İrân ez Tîmûr ta Şâh İsmâîl” adlı eserindeki nüshası üzerinden inceleme yapılacaktır. Bu makalede mektubun diplomatik açıdan dil, üslup ve tarihi içeriğinin değerlendirilmesi yapılacaktır.
  • Öğe
    16. yüzyıl Çorum Nahiyesi’nde nüfus ve yerleşim özellikleri
    (Hitit Üniversitesi, 2016) Yazar, Hakan
    Osmanlı klasik çağında, kırsal bölgelerdeki iktisadi hayatın temelinde timar sistemi yer almaktaydı. Osmanlılar, tahmini vergi gelirlerini hesaplamak ve kayda geçirmek için belirli aralıklarla tahrir adı verilen bir çeşit nüfus ve arazi sayımları yapmaktaydı. Bu çalışma, 16. Yüzyılda Çorum Sancağında tutulan tahrir kayıtlarından yola çıkarak söz konusu dönemde şehrin idari sınırlarının kapsamına ışık tutmakta ve nahiye merkezi ile çevresindeki kırsal yerleşimlerin nüfusuna dair çıkarımlarda bulunmaktadır. Benzer şekilde bölgedeki ekilebilir arazilerin miktarı ve zaman içerisindeki değişimleri ile nüfus ve tarım arazileri arasındaki ilişkiyi değerlendirmektedir. Tahrir defterlerinden elde edilen rakamlar, ilgili yüzyılda Rum Vilayeti’nin diğer nahiyeleri ile mukayese edilmekte ve Çorum’un 16. yüzyıldaki sosyal ve ekonomik durumunu ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    Hitit dini inançlarında É hešta- ile ilgili yeni düşünceler
    (Hitit Üniversitesi, 2016) Sir Gavaz, Özlem
    Hitit dini tören ve bayram metinlerinde sıklıkla karşımıza çıkan Éhešta-/ Éheštiyapısının işlevi ile ilgili şimdiye kadar farklı yorumlar yapılmıştır. Yapının kendine ait bir kült personelinin olması, sıklıkla yeraltı tanrı ve tanrıçalarıyla birlikte anılması ve ölü kültü ile de doğrudan ilişkili olması Hitit ritüel dünyasında önemli bir yere sahip olduğuna işaret etmektedir. Ayrıca Hitit dininde çok önemli rol oynayan bazı bayramlar Éhešti- yapısında da kutlanmaktadır. Éhešti- yapısında kutlanan bayramların özellikleri ve tapınım gören tanrı ve tanrıçaların nitelikleri de yapının işlevini anlamamız açısından son derece önemlidir. Metinler ayrıca yapının mimarisi ile ilgili bazı ipuçları vermekte ve yapıyı daha iyi değerlendirmemize olanak tanımaktadır. Biz bu çalışmada Hititçe metinlerde kelimenin geçtiği yerleri ve daha önce yapılmış filolojik ve etimolojik çalışmaları esas alarak, arkeolojik bir takım verileri de göz önünde bulundurarak yapının işlevi ve lokalizasyonuna yönelik yeni bir yorum ve değerlendirmede bulunacağız.
  • Öğe
    XIX. yüzyıl Osmanlı toplumunda sosyo-ekonomik değişim süreci ve tarikatlar
    (Hitit Üniversitesi, 2015) Işık, Zekeriya
    Osmanlı İmparatorluğu XIX. yüzyıla o ana kadar biriktirdiği tarihi sorunların yanında Avrupa’da hızla gelişen modernleşme ve sanayileşmenin ağır baskılarıyla girmiştir. Modernleşme, çok sayıda bileşene işaret etmekle birlikte aynı zamanda din ve kültür ile özdeşleşmiş olan geleneksel organizasyonlar, üretim mekanizmaları yerine yeni ve seküler kurumları, kuralları öngörmüştür. Osmanlı modernleşmesi bu bağlamda başta idari ve siyasi yapısı olmak üzere geleneksel olan bütün sosyoekonomik ve sosyo-kültürel yapılar üzerinde ya köklü bir tasfiye yolunu seçmiş ya da bu mümkün olmadığında düalist bir anlayışıyla eskinin yanına yenisini inşa etmek suretiyle öngördüğü değişim ve dönüşümü gerçekleştirmeyi hedeflemiştir. Bu gelişmelerden özerk bir teşkilat dokusu, kendine has ontolojik ve ideolojik anlayışı olan tarikatlar da nasibini almıştır. Osmanlı klasik çağından itibaren başta vakıf-tekke modelinin yaygınlaştırılması olmak üzere birtakım yollarla hızla devletleştirilerek sisteme adapte edilen tarikatlar bu kez amaçlanan modern, laik ve kapitalist toplum anlayışına ya adapte olmak ya da tasfiye edilerek sistemin dışına itilmek durumunda kalmışlardır. İşte bu çalışma tarikatların modernleşme, merkezileşme ve kapitalleşme baskıları karşısında geçirdikleri sosyo-ekonomik değişim süreçlerini izah etmek amacıyla hazırlanmıştır
  • Öğe
    Hititlerde ölçü birimleri ve bunların Hitit metinlerinde kullanımı üzerine bir değerlendirme
    (Hitit Üniversitesi, 2008) Taş, İlknur
    Hitit Devleti, M.Ö.1650–1200 yılları arasında bugünkü Orta Anadolu platosunda belgelerde “Hatti Ülkesi” olarak anılan yerde doğup gelişmiştir. Hititler, bugünkü Çorum sınırları içinde bulunan Hattušaš (Boğazköy) başkent olmak üzere Anadolu’nun büyük bir kısmıyla Kuzey Suriye’yi de içine alan bölgede büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Hititçe çivi yazılı belgelerde kişi ya da Hitit Devleti’ne bağlı çeşitli kurumlarla ilgili para ile ifade edilebilecek bilgilerin sistematik bir şekilde sunulduğunu görmekteyiz. Hitit Devleti’ne bağlı çeşitli kurumlarda yine para ile ilgili konuların bir uzman denetiminde incelendikten ve gözetimden geçtikten hemen sonra kaydedildiğine tanık olmaktayız. Belgelerde bir insanın o dönem itibarıyla gündelik yaşamında ihtiyacı olan hemen her şey fiyatlandırılmış değişim aracı olarak da gümüş kullanılmıştır. Hitit metinlerinde değişik kayıtlarda birçok ölçü birimi geçmektedir. Bu kayıtların pek çoğu imparatorluk devrine (M.Ö. 1450–1200) tarihlendirilmektedir. Hititçe çivi yazılı belgelerde ayrıca hayvan ve eşyaların kira fiyatları sistematik bir şekilde kaydedilmiştir. Hitit yasalarında, bazı cezaların para ile tazmini söz konusudur. Bazı durumlarda, herhalde çiftliklerde çalıştırılacak insan sayısının kapasitesini ölçmek için, kent veya köylerde oturan insanların nüfus sayımlarına benzeyen sayımları yapılmış ve bunlar listeler halinde tabletlere geçirilmiştir. Gerek fiyatlandırma gerekse bu fiyatlandırmanın kayıt altına alınması ve ölçümlerin bu kayıtlarda açıkça belirtilmesi; Hitit idari sistemi içinde düzenleyici ve denetleyici bir yapının oldukça etkin olduğunu göstermektedir.
  • Öğe
    Hitit İmparatorluk Devri Krallarından I. Šuppiluliuma Döneminde Anadolu
    (Hitit Üniversitesi, 2008) Sir Gavaz, Özlem
    M.Ö. 3. bin yılın sonları ila M.Ö. 2. bin yılın ilk çeyreğinde Anadolu’da, bağımsız şehir devletleri varlığını sürdürmekteydi. Bu şehir devletlerini siyasi bir birlik altında toplamayı başaran Hitit Devleti için adım adım imparatorluğa giden yolda, Anadolu’da bulunan yerel krallıkların üzerinde uyguladığı siyasi ve askeri faaliyetlerinin önemli bir rolü vardı. Nitekim başarılı bir iç siyaset ile Hitit Devleti’nin Anadolu dışına açılımı da kolaylaşacaktı. Çalışmamız yaklaşık M.Ö. 1355–1320 yıllarında hüküm süren I. Šuppilulima’nın, Hitit Devleti’nin Anadolu’daki yerel krallıklar ve dönemin güçlü devletleri üzerindeki etkisini ve Anadolu merkezli bir devleti imparatorluk sınırlarına kavuşturan I. Šuppilulima’nın izlediği stratejik devlet politikasını göstermeyi amaçlamıştır. Bu bağlamda çalışmamızda Hitit Devleti’ni imparatorluk seviyesine getiren I. Šuppiluliuma’nın Anadolu’daki icraatına değinilerek, M.Ö. 2. bin yıl Anadolu’da ilk İmparatorluğu kuran Hititler’in Anadolu ve dışındaki dönemin diğer uygarlıkları üzerindeki yansımasını ortaya koyan bir çalışmayı öngördük. Aynı zamanda Hitit Devleti’nin ülke içindeki vassal krallıklar üzerindeki askeri ve siyasi politikası üzerinde durulmuştur
  • Öğe
    1826 Düzenlemesinden sonra Kıbrıs ihtisab rüsûmu (1828-1838)
    (Türk Tarih Kurumu, 2012) Demiryürek, Mehmet
    İhtisâb Rüsûmu’nun Osmanlı Devleti’ndeki gelişlimi Yusuf Ziya Kavakçı Hayrettin Karaman, Osman Nuri Ergin ve Ziya Kazıcı gibi araştırmacılar tarafından incelenmiştir. Bu konudaki en yeni araştırma Ziya Kazıcı’ya aittir. (...)
  • Öğe
    Bir İhtisâb resmi çeşidi: gerdek resmi veya resm-i ruhsatiyye
    (2014) Demiryürek, Mehmet
    Osmanlı İmparatorluğu kuruluşunun ilk yıllarından itibaren değişik isimler altında halk- tan vergiler almıştır. XIX. yüzyıl başlarında daha önceki zamanlarda da tahsil edilmiş bulunan “İhtisâb Rüsûmu”nda yeni bir düzenleme yapıldı ve başta İstanbul, İzmir, Edirne ve Kıbrıs olmak üzere imparatorluğun birçok yerinde yürürlüğe konuldu. Temel olarak 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra kurulan Asâkir-i Mansûre-i Muhammediye ordusunun güçlendirilmesi amacıyla yeniden düzenlenen İhtisâb Rüsûmu’nu oluşturan bazı vergiler vardır. Bu çalışmanın amacı İhtisâb Rüsûmu’nu oluşturan vergilerden Gerdek Resmi, Gerdekiyye veya Resm-i Ruhsatiyye adıyla bilinen ve gayrimüslim Osmanlı tebasından talep ve tahsil edilen vergi konusunu ele almak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun değişik yerlerine ait Şer’iye Sicilleri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi defter ve belgelerini kaynak olarak kullanarak konuyu ayrıntılarıyla değerlendirmektir.
  • Öğe
    Muhibban Dergisi’nin II. Abdülhamit’e karşı siyasi muhalefeti’nin mahiyeti
    (Asos Eğitim Bilişim Danışmanlık / Akademik İletişim, 2016) Işık, Zekeriya
    19. Yüzyıla Osmanlı devleti ciddi siyasi, askeri, sosyal, kültürel ve ekonomik problemlerle girmiştir. Devletin içine düştüğü bu durumdan kurtuluşu için ön plana çıkarılan modernleşme hareketi devlet ve toplum hayatında kapsamlı bir merkezileşme ve sekülerleşme sonucunu doğurmuştur. Bütün geleneksel kurumlar gibi din ve dini müesseseler de devlet ve toplum üzerindeki hâkim rolünü büyük oranda kaybetmiştir. Resmi İslam bu süreçte reformu meşrulaştırma ve Osmanlı Müslüman cemiyetini Hanefi/Sünni İslam değerleri etrafında aynılaştırarak bir arada tutma misyonlarıyla yeniden tanımlanmıştır. Dinin geride kalan tasavvufî ve batıni yorumlarına yani irfan geleneklerine ise resmi İslam dairesi içerisinde kalma ya da tasfiye olma seçenekleri reform olarak dayatılmıştır. Muhibban söz konusu süreçte, II. Mahmut'tan beri devam edegelen, II. Abdülhamit döneminde daha da otoriter bir hal alan bu politikalara karşı Bektaşilik ve Aleviliğin savunmasını yapmak yani bir var oluş mücadelesi vermek amacıyla kurulmuştur. Dergi, hürriyet ve Meşrutiyet üzerinden Bektaşiliğe yeniden resmi bir hüviyet kazandırmak ve yaşam alanı açmak uğraşında olmuştur. II. Abdülhamit bu bağlamda, istibdatçı yönetim anlayışı, Meşrutiyet'i manipüle ederek ortadan kaldırması, Mithat Paşa'yı katli gibi siyasi konulara dair iddialar üzerinden başka bir dille Bektaşiliğin ümit bağladığı şeyleri yok etmesinden dolayı ağır bir dille eleştirilmiştir.
  • Öğe
    Muhibban Dergisi’nin 20. yüzyıl başlarında tarikatları savunma ve itibar kazandırma çabaları
    (Hitit Üniversitesi, 2016) Işık, Zekeriya
    Osmanlı İmparatorluğu 19. asrın ilk çeyreğinden itibaren zamanla daha kapsamlı ve köklü bir hal alan modernleşme sürecine girmiştir. Geleneksel kurumların ve olguların yerini giderek modern, seküler yapıların ve anlayışların aldığı bu süreçte tarikatlar da eski güçlü ve işlevsel konumlarını kaybetmiştir. Bu dönemde merkezi otorite karşısında özerklik, ekonomik müdahaleler karşısında sosyo-ekonomik bağımsızlık büyük oranda sona ermiştir. Devletin modernleşmeyi, resmî İslam temelinde Osmanlı Müslüman toplumu oluşturma pratiği olarak algılaması ve uygulamaya koymasıyla da tarikatların özgün ontolojik ve epistemolojik dünyaları yani kadim irfan geleneklerinde ciddi bir irtifa kaybı yaşanmıştır. Reformun dayanılmaz baskıları karşısında tarikatlar yer yer yeni sistemi anlamaya en azından sistemin içerisinde bulunan gazete, cemiyet vb. modern kurumlar ihdas etmek suretiyle bu saldırılara karşı koymaya çalışmışlardır. Bu dönemin tasavvufî dergilerinden birisi olan Muhibban, tam da gelinen bu tarihi sürecin doğal bir sonucu olarak II. Meşrutiyet döneminin özgürlükçü havasının da etkisiyle ortaya çıkmıştır. Muhibban, tasavvuf ve tarikatlara özellikle de resmî İslam karşısında problemli görülen Bektâşîliğe yönelik ağır sosyal, kültürel, dinî ve felsefî eleştiri ve sınırlamalara karşı çıkmıştır. Muhibban, bununla da yetinmemiş tarikatları, tekke ve zaviyeleri daha önceki asırlarda olduğu gibi modern dünyada da insanlığın yüksek ahlak seviyesine, erdeme ve kemâliyete ulaşabilmesi için sarılması gereken yegâne yerler olarak takdim etmiştir. Başka bir deyişle Muhibban, tarikatları savunmak kadar yeni cemiyet hayatında da onlara meşru bir yer açmayı ve böylece eski itibarlarını kazandırmayı gaye edinmiştir.
  • Öğe
    İngiltere tercümanları ve 1758 Tercüman Reformu
    (Türk Tarih Kurumu Başkanlığı, 2016) Demiryürek, Mehmet
    Tercümanlar konusunda ilk ve en önemli çalışmalardan birisi Cengiz Orhonlu’ya1 aittir.Ona göre tercüman “tercüme yapan kimse”2, “ağızdan tercüme yapan”3kişi demektir. Orhonlu bu çalışmasında Osmanlı Devleti’ndeki tercümanları dört sınıfta ele almakta ve bunları “Divan-ı Hümayun Tercümanları”, “Eyalet Tercümanları”, “Müessese Tercümanları” ve “Yabancı Elçilik ve Konsolosluk Tercümanları” olarak isimlendirmektedir. “Yabancı Elçilik ve Konsolosluk Tercümanları” konusunda önemli bilgiler bulunan Orhonlu’nun çalışmalarında tercümanlık kurumdaki bozulma ve XVIII. yüzyılda tercümanlar konusunda yapılan reformlar hakkında “Fakat XVIII. asrın ortalarından itibaren bu durumun elçilikler tarafından ihlâl edildiğini gören Osmanlı Devleti bunların kontrol altına alınması için ciddî teşebbüslerde bulundu” cümlesi dışında- herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Goffman’a göre ise, “tercümanların görevi metni harfi harfine çevirmekten çok içeriği aktarmaktı.” Tercümanların çoğu Ermeni, Yahudi ya da Rum Ortodoks Osmanlı tebasıydı.4 Bernard Lewis’e göre tercüman “bir dilden diğerine tercüme yapan kişi, farklı diller konuşan farklı insanlar arasında iletişmi mümkün kılan kişi”5 anlamına gelir. Osmanlı Devleti’ndeki tercümanlar konusunda farklı ve ilginç bilgilerin yer aldığı Lewis’in çalışmasında da tercümanlık kurumdaki bozulmadan ve XVIII. yüzyılda tercümanlar konusunda yapılan reformlardan bahsedilmez. Konuyla ilgili olarak çalışanlardan birisi de Kemal Çiçek’tir.6 Onun çalışması da XVIII. yüzyılda tercümanlar konusunda yapılan reformlar hakkında bilgi içermez.
  • Öğe
    Haluk Perk Müzesi’ndeki iki Hitit mührü
    (İhsan Çiçek, 2016) Taş, İlknur
    Söz konusu makalede, İstanbul'da özel Haluk Perk Müzesi'nde korunan iki Hitit dönemi mührü incelenmiştir. Mühürlerin ilkinde, Hiyeroglif Luvicesi ile yazılmış BONUS2FEMINA REL-na "İyi Kadın Kwanna/Kwinna" ismi okunmaktadır. Büyük bir olasılıkla bu mühür, Hitit İmparatorluk Devri'ne, M.Ö.13. Yüzyıla tarihlendirilmelidir. İkinci mühür ise, Boğazköy mühür örnekleri göz önüne alındığında; tarihlendirilmelidir. olasılıkla, Eski Hitit Dönemi'nin erken dönemlerine tarihlendirilmelidir.
  • Öğe
    XIX. yüzyıl başlarında Kıbrıs’ta bir naib: Lefkoşa Naibi Ebubekir Necib Efendi
    (Osman Köse, 2016) Demiryürek, Mehmet
    Osmanlı ilmiye sınıfının bir mensubu olan naib genellikle Osmanlı şer?i mahkemesinde kadı yetkisiyle görev yapan bir kişiydi. Naib Osmanlı adliye teşkilatında kadı yardımcısı ve vekiliydi. Kadı tarafından atanır, bu atama Anadolu veya Rumeli Kadıaskeri tarafından onaylanırdı. Bu anlamda Osmanlı döneminde Kıbrıs'ın merkez kazası olan Lefkoşa'da birçok naib görev yapmıştır. XIX. yüzyıl başlarında Lefkoşa'da görev yapan naiblerden biri de Ebubekir Necib Efendi'dir. Onu önemli hale getiren bugün mezarı bilinen iki Kıbrıs naibinden biri olmasıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın amacı Kıbrıs'ta bir yıl Lefkoşa naibi olarak görev yapan Ebubekir Necip Efendi'yi ortaya çıkarmak ve bu temelde XIX. yüzyıl başlarında Kıbrıs'taki bir naibin meşgul olduğu konuları değerlendirmektir. Buna ilave olarak incelenen dönemdeki Lefkoşa kadıları da tespit edilecektir.
  • Öğe
    İşgal ve hukuk: işgal dönemi Osmanlı Hükûmetlerinin çıkardığı hukuki metinler ve bu metinlerde işgal güçlerinin etkisi (1918- 1922)
    (Cengiz Alyılmaz, 2016) Çanlı, Mehmet
    Bu çalışmada İstanbul'un işgali sonrasında Osmanlı Hükûmetleri tarafından çıkarılan hukuki metinler üzerinde durulmuştur. Konu, dönemin düsturları taranarak ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu dönemde ne tür hukuki metinler yayınlanmıştır? Bunların tasnifi nasıl yapılabilir? Çıkarılan hukuki metinlerde işgal kuvvetlerinin etkisi var mıdır? İşgal yönetiminde kanunlar işler mi? Veya kanun nasıl yapılır? ... Bu çalışma da bu sorulara cevap aranmaktadır. Bununla birlikte Osmanlı yöneticilerinin tutum ve davranışları ortaya konulmaktadır önetilmeye çalışılmıştır. Meclis kapalıdır. Bundan dolayı da ihtiyaç duyulduğu için irade ve kararnameler çıkarılmıştır. Çok sık hükûmet değişikliği yaşanmıştır. Her hükûmet değişikliğinde, işgalcilerin etkisiyle birbirine tezat emir ve kanunlar çıkarılmıştır. İşgalin ilk yıllarında padişaha yapılan baskılar sonucunda birçok irade, uygulamaya konulmuştur. Bu iradelerin büyük bir kısmı, işgalcilerin ve gayrimüslimlerin alacaklarının tahsili ve yeni imtiyazların verilmesiyle ilgilidir. Bu konuda Fransızlar, ön plana çıkmaktadır. Bu dönemdeki işgalcilerin baskısı, mevzuata diplomatik bir üslupta yansımıştır.
  • Öğe
    Geç Ortaçağ’da tutulmuş Türk tarihine dair Kıbrıs kronikleri
    (İhsan Çiçek, 2018) Bozkuş, Mehmet Ali
    İncelendiği kadarıyla Geç Ortaçağ’da Doğu Akdeniz tarihine dair yazılmış Kıbrıs merkezli kronikler için başvuru mahiyetinde Türkçe bir eser bulunmamaktadır. Sadece Şehabettin Tekindağ’ın çalışmalarında bu eserlerin bazı nüshalarının kullanıldığını görülmektedir. Tekindağ’ın ve konuyla alakalı çalışmalar yapmış olan George Hill’in eserlerinde kullandıkları metinlerin bir kısmı orijinal nüshalar bir kısmı da bu eserlerin Fransızca tercümeleridir. Ancak günümüzde ileride açıklayacağımız üzere bu kronikler ve kaynak eserlerin tenkitli baskıları yayınlanmış veya bu eserler çeşitli nüshalar karşılaştırılarak İngilizceye çevrilmiştir. Anadolu Beylikleri ve Memlükler hakkında bilgi veren bu kroniklerin en önemlileri Leontios Makhairas, Amadi, Strambaldi, Florio Bustron, George Boustronios ve Stephen de Lusignan kronikleri olarak sıralanabilir. Bununla birlikte, Guillaume de Machaut ve Philippe de Mézières’in eserleri gibi Kıbrıs ve çevresiyle alakalı bilgiler veren kaynakları da burada zikretmek gerekir. Bu nedenle onları da Kıbrıs kronikleri adı altında açıklamayı uygun gördük. Bahsedilen eserler, Anadolu’nun güney sahil şeridindeki Karaman, Alâiyye ve Teke Beylerinin, Kıbrıs Lusignan Krallığı ile mücadeleleri ve Memlüklerin bölgedeki hâkimiyeti ile ilgili detaylı bilgiler ihtiva etmektedir. Bu çalışmada kroniklerin nüshaları, baskıları ve çevirileri ile ilgili olarak bilgi verilmekle birlikte, içerikleri ve tarihsel önemleri üzerinde de durulmuştur. Ayrıca fark edilen küçük çeviri ve not hataları, kronikler arasında önemli görülen bilgi farklılıkları yeri geldikçe açıklanmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Kıbrıs Hala Sultan Tekkesi şeyhleri üzerine bir araştırma (1570-1878)
    (Türk Tarih Kurumu, 2018) Demiryürek, Mehmet
    Ümmül Haram bint-i Milhan ile Urva bin Sâbit Kıbrıs’ta mezarları olduğu bilinen iki sahabedir. Osman Turan’a göre, Hicri 10. yüzyılda Kıbrıs’a gelen Arap Seyyahı Herevî hem Ummül Haram’ın mezarını hem de bir kilise duvarında bulunan taş kitabede “burası Hicri 29 yılı Ramazanında (650 Mayıs) ölen Urva bin Sâbit’in kabridir” ifadesini okuduğunu yazmıştır.1 Ümmül Haram’ın Kıbrıs’ta şehit olmasıyla ilgili bilgi veren erken dönem İslâm kaynaklardan birisi Fütûhu’l Büldân’dır. Söz konusu esere göre Müslümanların Kıbrıs’a düzenledikleri Birinci Kıbrıs Seferi sırasında gemiden çıkarak bir hayvana bindirilen Ümmül Haram, hayvanın tökezlemesi sonucunda düşerek şehit olmuştur. Mezarı Kıbrıs’ta olup türbesi Saliha Kadın Türbesi adıyla bilinir.2 H.1312 (M.1894-95) yılında Lefkoşa’da yayımlanan Kıbrıs Tarihi adlı eserin yazarı Zîver, Ümmül Haram’ın Kıbrıs’ta bindiği hayvandan düşerek şehit olmasını “bir mucize-i peygamberi”nin vücut bulması olarak değerlendirmekte ve Tuzla civarındaki türbesinin Hala Sultan adıyla bir ziyaret yeri haline geldiğini, bazen Ümmühan ve bazen de Ümmül Haram isimleriyle anıldığını belirtmektedir.3 1955 yılında Lefkoşa’da basılan Hala Sultan Tekkesi adlı kitabın yazarı Abdurrahman Zapsu’ya göre İstanbul’daki Eyüp Sultan İslâm âlemi için ne kadar değerliyse, Kıbrıs’taki Hala Sultan da öyle kıymetlidir.4 Larnaka’daki Hala Sultan Tekkesi/Türbesi Osmanlı döneminde Kıbrıs’a gelen yabancı seyyahların da dikkatini çekmişti.
  • Öğe
    Osmanlı arşiv belgelerine göre Kıbrıs’ta İngiltere Konsolosluğu (1700-1800)
    (Türk Tarih Kurumu, 2017) Demiryürek, Mehmet; Yazar, Hakan
    1700 yılında, Londra’da basılan ve tüccarlar için rehber özelliği taşıyan The Merchants Map of Commerce adlı eserde Kıbrıs’ın ticarî malları ve İngiltere’nin Kıbrıs’taki ticarî durumu şöyle anlatılıyordu: “Kıbrıs’ın ticarî malları: Şarap, yağ, tahıl, şeker, pamuk, bal, yün, neftyağı, şap, tuz, verdigris.1 Adada bir İngiliz ticaret evi bulunmakta ve sadece pamuk ticareti yapmaktadır. Halep’te ikâmet eden İngiliz konsolosu Suriye ve Kıbrıs konsolosu unvanını da taşımaktadır. Buradaki İngiliz ticaretinin korunması ve sürdürülmesi için onun adına adada işleri yürüten bir konsolos vekili (vice-consul) vardır. Buradaki tek tüccar şirketi Levant veya Türkiye Kumpanyası adlı şirkettir.”2 XVIII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu ile Avrupa devletleri arasındaki ticarî ilişkilerde rol oynayan aktörlerden birisi konsoloslardı. Konsoloslar, kapitülasyonlar gereğince büyükelçiler tarafından sultanın onayı ile görevlendiriliyorlar ve işlerini gördükleri kaptan ve tüccarlardan konsolosluk hakkı denilen bir vergi tahsil ediyorlardı. Hicri 1106 (Miladi 1695) yılına kadar Osmanlı gayrimüslimleri, Avrupa devletleri adına konsolosluk yapmak üzere görevlendirilebilirken, Osmanlı yönetimi bu tarih- ten sonra onların yabancı devletler adına konsolosluk yapmalarını yasaklamış ve konsolosların ilgili devletin tebasından olması kuralını benimsemiştir.
  • Öğe
    H.994 (M.1586) yılı Kıbrıs Ruznâmçesi (Bütçesi) üzerine bir inceleme
    (Osman Köse, 2017) Demiryürek, Mehmet; Cellaoğulları, Halil İbrahim; Arıcı, Deniz
    Osmanlılar, 1570-1571 yıllarında Kıbrıs adasını feth ettikten sonra klasik uygulamalarına sadık kalarak 1572 yılında bir tahrir gerçekleştirdiler. 1572 yılında yapılan bu tahrir 64 numaralı defter olarak Kuyûd-ı Kadîme (Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü) Arşivi'nde saklanmakta olup tıpkıbasımı da yine bu kurum tarafından yapılmıştır. Osmanlılar Kıbrıs Adasını feth ettikten sonra yaklaşık 7 yıl adada timar sistemini uygulamadılar. 1577 yılına kadar ada gelirleri Mukataa olarak düzenlendi ve iltizam ya da emanet yoluyla işletildi. Bu çalışmada değerlendirilecek olan maliye kayıtları adada timar sisteminin de dâhil olduğu klasik Osmanlı düzenin kurulduğu döneme ait bilinen ilk bütçedir. Bir başka deyişle fethin 15. yılına ait bir belgedir. İlgili kayıtlardaki ada gelirleri ve giderleri Prof. Dr. Halil Sahillioğlu tarafından yayımlanmış olan 1572 bütçesiyle karşılaştırılacak, gelinen nokta hakkında bir değerlendirme girişiminde bulunulacak ve Kıbrıs mukataaları ayrıntılı olarak incelenecektir.