Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 476
  • Öğe
    İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve içtihatlarının mukayesesi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Yılmaz, Necla; Çolak, Abdullah
    Hz. Peygamber'in vefatından sonra Kur'an ve sünneti anlama ve hayata aktarma görevini üstlenen sahâbîlerden bazıları gittikleri yerlerde insanların problemlerine hem çözüm üretmişler hem de dini kendilerinden sonraki nesillere aktarılması için öğrenci yetiştirmişlerdir. Ancak nassın anlaşılma yöntemi, rivayete ulaşma, haberin tercih kriterleri gibi gerekçeler farklı yorumlara bu durum da ekolleşmeye götürmüştür. Hicri 2. asır müçtehitleri arasında yer alan ve araştırma konumuzu oluşturan İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî, her ne kadar dört mezhep imamı döneminde yaşasalar da isimleri kaynaklarda müntesibi olmayan mezhep imamları olarak anılıp tarih sayfaları arasında kalmışlardır. Buna rağmen ortaya çıkan bazı meselelerin çözümünde sözü edilen müçtehitler ve benzerlerinin görüşlerinden istifade etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Nitekim araştırmamıza konu olan fakihlerin kimi görüşlerinin 19. yüzyılda hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'ye alınmış olması bizi müstakil eserleri olmayan söz konusu fukahânın dağınık halde bulunan görüşlerini derlemeye ve yeri geldiğinde görüşlerinin çözüm olarak sunulabileceği düşüncesiyle araştırmaya sevk etmiştir. Bu anlamda Ebû Hanife ile aynı devirde yaşamış İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin fıkıh ilmindeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. "İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve içtihatlarının mukayesesi" adlı tezimizin ilk bölümünde İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin yaşadıkları dönem, hayatları, ilmî kişilikleri, hocaları ve öğrencileri; ikinci bölümünde İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve üçüncü bölümde ise İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin tespit edebildiğimiz içtihatları ayrıntılı bir şekilde verildikten sonra bunların mukayesesi yapılmıştır.
  • Öğe
    Yaş çay yaprağı değer zinciri analizi ve çay sektöründe bir uygulama
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Yazıcı, Ali; Çağıran Kendirli, Hülya
    Doğu Karadeniz bölgesinde sekiz yüz bin dekar alanda küçük aile işletmeciliği şeklinde, bir milyon müstahsil tarafından yetiştirilen çay ülkemiz için stratejik öneme sahip ve bölgenin iktisadi yapısında büyük etkiye sahip ana ürünlerden biridir. Bölgede gerçekleşen yaş çay üretimi ile ülkemizin çay ihtiyacının tamamı karşılanmaktadır. Türkiye'yi dış alımdan kurtararak cari açıktan sorumlu olmayan bu sektör bölgede iş imkânı da oluşturmaktadır. Çay endüstrisinin geleceği büyük ölçüde çayın üretim miktarından çok üretilen yaş çayın kalitesine bağlıdır. Dolayısıyla sektörün büyümesi, alıcıların ilgisini çekmesi ve daha yüksek bir fiyat elde edebilmesi için yüksek çay kalitesini korumaya ve katma değerli çay üretmeye, kendi markalarımızı geliştirmeye, çevre dostu ve etik bir çay üreticisi ülke olarak itibar kazanmaya bağlı olacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için yaş çayın değer zincirinin her aşaması incelenip daha kaliteli ve verimli yaş çay üretimi için yapılması gerekenler tespit edilerek uygulanmaya konulabilir. Araştırmanın yapılacağı alan için çay tarımı yapılan Rize, Trabzon ve Artvin illeri seçilmiştir. Bu çalışmada çay müstahsilleri ile yapılan mülakatlar, gözlemler ve anket uygulaması ile toplanan verilerin analizinden elde edilen sonuçlarla yaş çay değer zincirinin durumu ortaya konulmuştur. Bulgu ve tespitlere göre ailelerdeki işgücü eksikliği nedeniyle işçiye duyulan ihtiyaç, gübre seçimi ve uygulamasındaki bilinçsizlik ve toprak yönetimi ile ilgili eksiklikler en önemli sorunlar olarak tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerinin özgüven düzeylerinin ve tanrı algılarının dini başa çıkma tarzlarına etkisi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Türkol, Yeliz; Cengil, Muammer
    Hayatta karşılaşılan herhangi bir koşul birey için tehdit edici algılanmasından itibaren fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak kişiye stres yaşatabilir. Stres unsuru karşısında kişinin gergin ruh halinden kurtulmak için girişmiş olduğu uğraşa "Başa Çıkma" ismi verilmektedir. Stres anında ve başa çıkarken bireyin duruma ilişkin duygu ve düşünceleri tetiklenir. Birey stresi anlamlandırmaya ve yorumlamaya çalışırken sürece kişisel özellikleri etki eder. Kişisel özelliklerle beraber dini ve manevi inancı da stres faktörünü anlamaya ve stres ile başa çıkmaya etki etmektedir. Bireyin stres faktörü karşısında dine olumlu veya olumsuz yönelimi "Dini Başa Çıkma" olarak isimlendirilmektedir. Aynı stres unsuru bir kişide "Allah'ın kendisini sınaması" olarak nitelendirilip kişiyi Allah'a dua etmeye, sabretmeye, ibadet etmeye, dini temsil eden kişiler ile görüşmeye yönlendirirken diğer bir kişinin stres unsurunu "Allah'ın kendisini cezalandırması" olarak yorumlaması bireyi Allah'tan, dini uygulamalardan, dini kişi ve kurumlardan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Böylelikle dini başa çıkma olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayrılmaktadır. Bireysel özellikler herhangi bir durumun stres verici olarak algılanıp algılanmamasına etki ettiği gibi stres ile başa çıkma sürecine de etki eder. Bireysel özellikler kişiyi olumlu dini başa çıkmaya veya olumsuz dini başa çıkmaya yönlendirebilmektedir. Dini başa çıkma sürecinde bireyin başa çıkma becerisine dair kendine güveni ile dini olarak güç aldığı Tanrı'ya karşı algısı etki eden faktörlerdendir. Bu çalışmada da stres faktörü görece sabit tutulduğu durumda bireylerin Tanrı Algılarının ve özgüven düzeylerinin kişinin dini başa çıkma tarzlarına etkisi incelenmiştir. Çalışmada stres faktörünü görece sabit tutabilmek için Hitit Üniversitesi'nin Çorum merkez yerleşkesinde bulunan fakülte ve yüksekokullarında eğitim gören 363 son sınıf öğrencileri örneklem olarak belirlenmiştir. Katılımcılara; Pargament tarafından geliştirilen ve Ekşi ve Sayın tarafından Türkçeye uyarlanan "Dini Başa Çıkma Ölçeği", Akın Tarafından geliştirilen "Öz-Güven Ölçeği" ile Güler tarafından geliştirilen "Tanrı Algısı Ölçeği" uygulanmıştır. Ayrıca katılımcılara; cinsiyet, eğitim düzeyi, eğitim görülen birim, ekonomik düzey, algılanan ekonomik düzey ve yaşamın çoğunluğunun geçtiği yerin büyüklük bilgilerinin alındığı "Kişisel Bilgiler Formu" uygulanmıştır. Elde edilen verilere uygun istatistik analizlerle beraber Yapısal Eşitlik Modellemesi (Structural Equation Modeling), Yol Analizi (Path Analysis) ve Aracılık Testi uygulamaları yapılmış ve yorumlanmıştır. Yapılan demografik bilgiler ve ölçek analizleri neticesinde; kadınların olumlu dini başa çıkma oranları, korku ve sevgi yönelimli Tanrı algı sonuçları erkeklerden yüksek olup erkeklerin ise olumsuz dini başa çıkma oranları kadınlardan yüksek bulunmuştur. Yüksekokul öğrencilerinin olumlu dini başa çıkma oranları ile korku ve sevgi yönelimli Tanrı Algı sonuçları, fakülte öğrencilerinden anlamlı düzeyde yüksektir. İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin diğer eğitim birimleri öğrencilerine nazaran olumlu ve olumsuz dini başa çıkma tarzları ile sevgi ve korku yönelimli Tanrı Algıları düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmamaktadır. Asgari ücretin 5.500TL olduğu süreçte uygulanan ankette; 15.001TL ve üzeri gelir belirten grubun olumlu dini başa çıkma oranı 0-5.000TL ile 5.001-10.000TL gelire sahip olduğunu belirten gruplara nazaran anlamlı düzeyde düşüktür. Ayrıca bu grubun sevgi yönelimli Tanrı Algısı sonuçları da 5.001-10.000TL ile 10.001-15.000TL gelir belirten gruba kıyasla anlamlı düzeyde düşüktür. Algılanan ekonomik düzeye bakıldığında ise gelirini yüksek algılayan bireylerin, gelirini alt düzey ve orta düzey algılayan gruplara nazaran olumlu dini başa çıkma oranı anlamlı düzeyde yüksektir. Gelirini yüksek düzey algılayan bireylerin gelir durumunu alt düzey algılan bireylere nazaran sevgi yönelimli Tanrı Algısı ile özgüven düzeyleri yüksek bulunmuştur. Yaşamın çoğunluğunu köy ve kasabada geçiren bireylerin olumlu dini başa çıkma oranı ile sevgi yönelimli Tanrı Algısı oranları yaşamın çoğunluğunu büyükşehirde geçirenlere nazaran yüksek olduğu tespit edilmiştir. Algılanan ekonomik düzey haricinde özgüven değişkeninin hiçbir demografik değişkene göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmada dini başa çıkma, Tanrı Algısı ve özgüven ölçekleri verilerinin analizleri neticesinde çeşitli sonuçlar elde edilmiştir. Yapılan Yapısal Eşitlik Modellemesi analizi neticesinde; Tanrı Algısının olumlu dini başa çıkmaya pozitif ve olumsuz dini başa çıkmaya ise negatif yönde anlamlı düzeyde etki ettiği görülmüştür. Özgüvenin ise olumlu dini başa çıkmaya pozitif etkisi anlamlı iken olumsuz dini başa çıkmaya anlamlı etkide bulunmadığı görülmüştür. Yapısal Eşitlik Modellemesiyle bağlantılı olarak yapılan Yol Analizi sonucunda ise; korku yönelimli Tanrı Algısının olumlu ve olumsuz dini başa çıkmaya negatif yönde etki ettiği bulunmuştur. Sevgi yönelimli Tanrı Algısının i
  • Öğe
    Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışı: Kocaeli ili örneği
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Kaya, Fırat; Dinler, Veysel
    Türkiye'de işçilerin sınıf bilincine sahip olmadığı, oy verme davranışına da sınıf bilincini yansıtamadığı iddia edilir. Bu yargı özellikle 12 Eylül darbesinden sonra, son kırk yılda genellikle işçilerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde sağ ve muhafazakâr partilerin daha yüksek oy oranına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Dünyada sınıf bilincine ve oy verme davranışına ilişkin çalışmalar Batıda oy verme hakkının genişlediği 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. Siyaset bilimciler oy verme davranışını açıklamak üzere davranışçı (durumcu) ve eğilimci yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bu yaklaşımlardan da oy verme modelleri ortaya çıkarılmıştır. Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışı üzerine akademik çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışını tespit etmek, böylelikle "işçi sınıfı bilinçsizdir ve sınıf oyu kullanmaz" iddiasının doğruluğunu test etmektir. Bu doğrultuda, Türkiye'de işçilerin en yoğun olduğu illerden biri olan Kocaeli'nde 15 işçi ile yüz yüze görüşme ve 515 işçinin katıldığı bir anketi kapsayan bir alan çalışması yapılmıştır. Veriler SPSS 25 paket programıyla analiz edilmiş, verilerin analizinde İlişkisiz (Bağımsız) Örneklemler T-Testi (Independent Samples T-Test), Tek Faktörlü Varyans Analizi (One-Way Anova) testi, Anova test ve Tukey post-hoc çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, Türkiye'de işçi sınıfının sınıf bilincine sahip olduğu ve oy kullanma davranışında sınıf bilincini yansıttığı söylenemez. İşçilerin oy kullanma davranışını etkileyen temel faktörler, cinsiyet, yaş ve eğitim durumu gibi değişkenlerin yanı sıra sosyal çevre, kimlik, örgütlenmeler ve siyasi tutumlardır. Bu çalışmanın, işçi sınıfı ve oy vermek davranışı ile ilgili siyaset psikolojisi literatürüne katkı sağlaması amaçlanmaktır.
  • Öğe
    Sûrnâme-i Hümâyûn'da el sanatlarını konu alan tasvirlerin incelenmesi
    (Hitit Üniversitesi, 2023) Çiftçi Çal, Nesrin; Nemlioğlu, Candan
    Sûrnâme-i Hümâyûn (İntizâmî Sûrnâmesi 1582, TSMK H.1344); Osmanlı kültür hayatı, sanat tarihi ve edebiyat tarihi açısından çok zengin bir kaynaktır. Sultan III. Murad Han'ın şehzadesi Mehmed'in sünnet düğününü konu alan el yazmasıdır. El yazması eserde zanaat içeren meslek erbablarının tasvirleri; biçim, içerik ve renk çözümlemesi bu tez kapsamında araştırılmıştır. Tez çalışmasında Sûrnâme-i Hümâyûn'daki (1582) tasvirlerin; şeker işleri (24b-25a), camcılar (32b-33a), Hz. Eyyubi Ensari dervişleri (53b-54a), eski bezistan ehli (79b-80a), peştamal dokuyanlar (81b-82a), mühreciler (99b-100a), aynacılar (105b-106a), Süleymaniye Camii maketi (190b-191a), hattatlar (213b-214a), kutucular (217b-218a), bakırcılar (254b-255a), hakkâklar (268b-269a), Simurg kuşu (280b-281a), divitçiler (326b-327a), kemhacılar (330b-331a), kuyumcular (356b-357a), sandıkçılar (369b-370a) ve çömlekçiler (405b-406a) el sanatlarına ait meslek grupları ve özellikleri incelenmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Sûrnâme-i Hümâyûn'daki özellikler, mekânın, kullanılan renklerin ve sahnelerin özellikleri üzerinde durulmuştur. Mekânsal derinliği kuran ögeler incelenmiştir. XVI. yüzyıldan günümüze ulaşmış olan Sûrnâme-i Hümâyûn tasvirleri; dönemin özelliklerini, meslek erbablarının kıyafetlerini, kıyafetlerinde kullanılan renkleri ve mekânın kuruluşu ile sünnet düğününün yapıldığı At Meydanında düğünde olup biten her şeyi sunmuştur. Tasvirlerde verilmek istenen duygu, düşünce ve imgelerin tümü biçim, içerik ve renk açısından incelenmiştir. Tezin araştırma sürecine kaynaklar taranarak başlanmıştır. Konunun bulunduğu kaynağa ulaşmak için Topkapı Sarayı ile görüşülmüştür. Pandemi nedeniyle el yazması eser, yerinde görülüp incelenememiştir. Pandemi sonrasında eser yerinde incelenmek istendiğinde koleksiyon sayım sürecinde olduğundan buna izin verilmemiştir. E-posta yolu ile eserin envanter bilgileri, ilk 100 varakı ile literatürde bulunmayan yedi adet tasvirli sayfası Topkapı Sarayından temin edilmiştir. Tasvirlerin çoğuna Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı Arşivi (Topkapı Sarayı Yazma ve Matbu Eserler Koleksiyonu) H.1344 numara ile kayıtlı "Sûrnâme-i Hümâyûn" kitabından ve N. Atasoy'un "1582 Sûrnâme-i Hümâyûn Düğün Kitabı" adlı eserinden ulaşılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde; tasvir sanatının tanımı, tarihçesi, temel özellikleri ve tasvirin yapımı anlatılmıştır. Türk tasvir sanatının başlangıcından, Osmanlı Dönemi tasvir sanatına kadar olan süreçteki eserlere değinilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Sûrnâmenin tanımı, tarihçesi ile ilgili araştırma yapılmıştır. Günümüze kadar ulaşan tasvirli ve tasvirsiz sûrnâmeler hakkında bilgi verilmekle birlikte, Sûrnâme-i Hümâyûn'un diğer sûrnâmelerden farkı ve özelliği üzerinde durulmuştur. Nakkaş'ın Sûrnâme-i Hümâyûn analizinden sonra tasvir tekniği tespit edilerek kullanılan teknik malzeme, renk değişimleri vb. dönemin kültürel özelliklerine göre tasvirlerin özellikleri belirlenmiştir. Tezin temel bölümünü oluşturan, üçüncü bölüm katalog kısmında ise; At Meydanı'ndaki geçişlerde sunulan el sanatları tasvirleri tanıtılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde değerlendirme, karşılaştırma ve sonuç başlığı altında Sûrnâme-i Hümâyûn'da el sanatlarını konu alan tasvirler kendi sayfaları bağlamında karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn'un, Vehbî Sûrnâmesi'ne nasıl etkisi olduğuna, iki eser arasındaki benzerlikler ve farklılıklara değinilmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn ve Sûrnâme-i Vehbî, düzen (kopmozisyon), derinlik (perspektif), çizgi, renk ve ışık özellikleri bakımından karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, aralarında yüzyıl farkı olmasına rağmen Sûrnâme-i Hümâyûn ve Sûrnâme-i Vehbî Osmanlı dönemine kaynaklık eden, günümüze kadar gelmiş, belge niteliğinde eserler olduğu görülmüştür. Nakkaş Osman ve Levnî, Osmanlı tasvir sanatına düzen şeması ve renk açısından çok şey kazandırmıştır. Anahtar Kavramlar: At Meydanı, İntizâmî Sûrnâmesi, Nakkaş, Sûrnâme, Tasvir Sanatı, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi.
  • Öğe
    Mahmut Makal'ın eserlerinde halk bilimi unsurları
    (Hitit Üniversitesi, 2021) İşcan, Behiye Sıla; Nazlı, Atiye
    Kültür, bir milletin tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı maddî ve manevi gelenekler bütünüdür. Türk milletinin yaşama biçimi ve ananeleri başlangıçta sözlü olarak yayılmış; ardından yazılı hâle getirilerek günümüze aktarılmıştır. Araştırmacılar, bir bölgede yaşayan insanları anlamak, o gruba ait gelenek ve görenekleri tespit ederek gerçekleştirilen uygulamaların devamlılığını sağlamak amacıyla çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar da "Halk Bilimi" adıyla bağımsız bir bilim dalının kurulmasını sağlamıştır. Türk Halk Bilimi araştırıcıları tarafından tespit edilen gelenek ve göreneklere, çağdaş Türk edebiyatı yazar ve şairlerinin eserlerinde rastlanır. Bilhassa kırsal kesimde doğan yazarlar, geleneksel Türk yaşamının şehirlere oranla daha çok benimsendiği coğrafyalarda yaşamaları ve birtakım uygulamaları bizzat gerçekleştirmelerinin etkisiyle, halkın yaşama biçimini temel alan eserler meydana getirirler. Mahmut Makal, köyde doğup büyümüş, Köy Enstitülerinde aldığı eğitim sonrasında, çeşitli köylerde öğretmenlik yapmış ve bu sayede yaşayan halk geleneklerine tanıklık etmiştir. Bizzat edindiği tecrübe, yazara, köy hayatının iç dinamiğini eserlerine yansıtabilme fırsatı tanımıştır. Cumhuriyet Dönemi edebiyatçıları arasında toplumcu-gerçekçi anlayışı benimsemiş olmasının bir sonucu olarak eserlerinde köy gerçekliğini, köy kültürünü ve geleneklerini tüm yönleriyle ifade edebilmiştir. Bununla birlikte, yazarın adı diğer edebiyatçılara nazaran yeteri kadar bilinmemektedir ve yazar üzerine yapılan çalışmalar bu nedenle kısıtlı kalmaktadır. Bu çalışma, Mahmut Makal'ın Türk gelenek ve göreneklerini eserlerine nasıl yansıttığını ve yazarın Türk edebiyatı alanındaki değerini ortaya çıkarmak için hazırlanmıştır. Böylece yazar hakkında çalışma yapacak araştırıcılara kaynaklık etmek amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Ahmed Râsih Efendi'nin Fâlü's-sa'âde adlı eseri (inceleme-metin)
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Yeşil, Mustafa; Şenödeyici, Özer
    Bu çalışmada 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Balıkesirli Ahmed Râsih'in Fâlü's-Sa'âde adlı eseri transkribe edilerek eserin ortaya konulması, içerik özellikleri ile dil ve anlatım özellikleri hakkında bilgi verilmesiyle eserin tanıtılması amaçlanmıştır. Tezin giriş bölümü; nesir, nesir çeşitleri ve klasik Türk edebiyatında nesrin yeri hakkındadır. Bu bölümde nesrin çeşitli tanımlarına yer verilerek nesir türleri hakkında açıklamalar yapılmıştır. Ayrıca klasik Türk edebiyatında 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar nesir alanındaki gelişmelerle bu dönemlerdeki önemli isim ve eserlere yer verilmiştir. Birinci bölüm, 17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Râsih ve eserleri hakkındadır. Tezkirelerdeki bilgilerden hareketle Râsih'in hayatı ve özelliklerine dair açıklamalara yer verilerek eserleri kısaca tanıtılmaya çalışılmıştır. İkinci bölüm; eserin muhteva ve şekil özellikleri ile ilgilidir. Muhteva ve şekil özellikleri başlığı altında çeşitli alt başlıklarla eserin yazılış sebebi, nüshaları ve fiziksel özellikleri, üslup ve dil hususiyetleri, içerik tahlili, eserde müellifin yararlandığı kaynaklar, eserde yer alan manzum ürünler, ayet ve hadisler ile Hz. Peygamber ve dört halife ele alınmıştır. Eserde Hz. Peygamber, bütün özellikleriyle tanıtıldıktan sonra diğer peygamberlerle karşılaştırılmıştır. Yine eserde, dört halifenin özellikleri ve onlarla ilgili nazil olan ayet ve rivayet edilen hadislere oldukça geniş bir şekilde yer verilmiştir. Üçüncü bölümde metnin transkripsiyonu yapıldıktan sonra ve sonuç ve kaynakça bölümlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    İslam hukukunda zekât mallarının nemalandırılması
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Kirenci, Muhammet Fatih; Çolak, Abdullah
    Zekât mallarının nemalandırılması konusu günümüzde ortaya çıkan klasik fıkıh literatüründe ve son döneme kadar ki fıkıh müktesebatında ele alınmamış güncel bir meseledir. Zekâtın nemalandırılması konusuna taalluk eden bazı metodolojik problemler bulunmaktadır. Bunların başında zekât emrinin fevre mi yoksa terâhiye mi delalet ettiği noktasındaki ihtilaf ve zekâtın ifâsında temlik şartı gelmektedir. Ayrıca nemalandırma sonucu elde edilen kârın veya menfaatin paylaşımı ve zarar durumunda tazmin sorumluluğu meseleleri de konuya dair soru işaretleri oluşturmaktadır. Zekâta taraf olan müstahik, mükellef, aracı kurumlar, devlet veya nâibi konumundaki kişi ya da kurumlar tarafından zekât malları nemalandırılabilmektedir. Konunun fıkhî analizinin yapılabilmesi için bu tarafların zekât ibadeti açısından rollerinin ne olduğu ve nemalandırma konusunda salahiyetlerinin bulunup bulunmadığı oldukça önemlidir. Bununla birlikte zekâtın nemalandırılması meselesinin caiz olduğu varsayıldığında bu faaliyetin hangi sınıflara ait fonlardan yapılacağı veya hangi yöntemler izlenerek uygulanacağı soruları da önem arz etmektedir. Konu hakkında çağımızın önde gelen ilim adamları tarafından lehte ve aleyhte pek çok görüş belirtilmiştir. Buna ilaveten İslam fıkıh akademileri ve çeşitli ülkelerin fetva kurulları tarafından mesele tartışılmış ve kararları yayınlanmıştır. Bu çalışmada öncelikle zekât mallarının nemalandırılmasına dair metodolojik problemler kapsamlı bir şekilde incelenmiş akabinde zekâta taraf kişi ya da kurumların rolleri ve nemalandırmaya dair yetkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca mezkûr görüş ve fetvalar çerçevesinde konunun caiz olup olmadığı hususunda görüş beyan edenler ve öne sürülen delilleri incelenip değerlendirilmiştir. Buna ilaveten meselenin caiz olabilmesi için ileri sürülen şartlara, uygulamaya ve mahiyete yönelik şartlar başlıkları altında ayrıca yer verilmiştir. Çeşitli İslam ülkelerinde faaliyet gösteren zekât kurumları ve ülkemizin önde gelen hayır cemiyetleri tarafından zekât fonunun nemalandırılmasına dair uygulamalar bulunmaktadır. Bu kapsamda Cezayir, Sudan, Malezya ve Türkiye örnekleri incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Sonuç olarak konumuz teorik anlamda fıkhî temellere sahip olmakla birlikte pratikte karşılığı bulunan, hak sahiplerinin maslahatına yönelik bir uygulamadır. Zekât fonunun finansal araçlar vasıtasıyla kısa ve orta vadede artırılması, hak sahiplerine yönelik mikro finans projelerinin desteklenmesi, üretim ve hizmet projelerinin hayata geçirilerek hak sahiplerine hem istihdam sağlanması hem de ihtiyaçlarının giderilmesi, zekât mallarının nemalandırılması kapsamında değerlendirilmektedir.
  • Öğe
    Erken dönem Zeydîlik'te nas ve tayin düşüncesi
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Çetin, Esma; Demir, Habip
    Erken Dönem Zeydîlik'teki imâmet doktrinini incelemeyi hedeflediğimiz çalışmamızın kapsamı hicrî ikinci ve üçüncü asır olarak belirlenmiştir. Fikir-Hadise irtibatı bağlamında gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda tarihî süreç ön planda tutulmuştur. Çalışmamız, giriş, iki bölüm ve sonuç kısmından teşekkül etmektedir. Giriş bölümünde, Şîa'nın kolu olan İmâmiyye Şîası'nın imâmet doktrininin merkezinde yer alan nas ve tayin düşüncesinin, Zeydiyye'nin imâmet anlayışında ne ölçüde var olduğu araştırılmıştır. Birinci bölümde nas ve tayin düşüncesinin siyasî ve fikrî arka planından bahsedilmiştir. Mezheplerin ortaya çıkmasında büyük öneme sahip olan siyasî etkenlerin, mezheplerin itikâdî görüşlerinin oluşumundaki etkisi yadsınamaz. Hz. Peygamber'in vefatıyla birlikte meydana gelen olaylar imâmetin daha çok siyasî arenada kullanılmasına neden olmuştur. Hz. Ali'nin efdâliyyetini savunan İmâmiyye Şîası, nas ve tayin merkezli imâmet anlayışını sistemleştirmiştir. Bu anlayışa ise siyasî olaylar zemin hazırlamıştır. Bu tarihî sürecin devamında Zeydiyye'nin önemli imam ve âlimlerinin imâmet öğretileri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde; Zeyd b. Ali ile kendisini ona nispet eden şahıs veya şahısların imâmet öğretilerinde nas ve tayin anlayışı incelenmiştir. Ardından Zeydiyye'nin kurumsallaşmasında büyük öneme sahip olan Kâsım er-Ressî ve mezhebe devletleşme tecrübesi yaşatan Yahyâ b. Hüseyin'in imâmet anlayışları üzerinde durulmuştur. Kendilerini Zeyd b. Ali'ye isnad eden şahıs veya şahısların imâmet anlayışlarının Zeyd b. Ali'nin imâmet anlayışıyla örtüşmediği görülmüştür. Zeyd b. Ali'nin imâmet anlayışında yer alan mefdûlün imâmetinin meşru kabul edildiği görüşü zamanla değişime uğramıştır. İmâmet müessesesine büyük önem veren Kâsım er-Ressî'nin ise bu konuda net bir çizgide durduğu söylenemez. İmamın göreve geliş şekli, Hz. Ali'den önce imâmete gelenlerin meşruiyeti gibi konularda söylemlerinin değiştiği görülür. Yahyâ b. Hüseyin ise imâmete, diğerlerinden daha fazla önem atfederek, imamın yalnızca Allah'ın hükmüyle belirlenebileceği görüşündedir. Bu görüşünü temellendirirken de sık sık ayet ve hadislere başvurduğu dikkat çeker. Bu durumda ise nas ve tayin anlayışının, Yahyâ'nın, yaşadığı dönemde sistematik bir hâl almış ve sağlam temellere inşâ edilmiş olmasının etkili olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Sünnet'te ezan telakkisi -Kütüb-i Semâniyye özelinde-
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Kellerbağı, Hilal; Yılmaz, Fatih Mehmet
    Bu çalışma, ifade etmiş olduğu anlam açısından İslâm medeniyetinde belirgin bir özellik taşıyan ezanın hadis kaynaklarında "Kütüb-i Semâniyye özelinde" ele alınış durumunu konu almaktadır. Bir giriş ve üç bölümden oluşan tezin giriş kısmında mevzunun temelini oluşturan ezan, müezzin ve mi'zene kavramları işlenmektedir. Birinci bölümde, öncesi ve ortaya çıkış itibarıyla ezanın tarihsel süreci izah edilmekte sonrasında Hz. Peygamber ve Hulefâ-i râşidin dönemlerindeki ezan uygulamalarına değinilmektedir. İkinci bölümde, ezanın İslâm medeniyetinin bir şiârı olmasına vurgu yapılarak namaza davetin ötesinde ifade ettiği mefhumlar muhtelif başlıklar altında açıklanmaktadır. Çalışmanın asıl kısmını oluşturan üçüncü bölümde ise, Kütüb-i semâniyye eserlerinde ezanın ele alınış keyfiyetleri tetkik edilmekte ve Buhârî'nin Sahîh'inin Kitâbü'l-ezan muhtevası incelenerek Buhârî'nin ilgili kitâbıyla Müslim'in Sahîh'indeki mevzuya dair kısımların mukayesesi yapılmaktadır.
  • Öğe
    Kelâmın klasik çağında deizm problemi
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Türkcan, Furkan; Evkuran, Mehmet
    Deizm, insanlık tarihiyle birlikte zihnimizi meşgul etmeye başlamıştır. Tarihin belli dönemlerinde ortaya çıkan sonra zamanla önemini kaybeden deizm, günümüzde tekrar seslendirilmeye başlamıştır. Bu felsefi hareket Orta Çağ'da olduğu gibi dini ve dinin öğretilerini reddetmektedir. Dolayısıyla deizm İslam'ın temel inanç esaslarını da hedef almaktadır. Usûlü-d-Dîn olan kelâm (akaid) ilmi deizm ve ateizm gibi felsefi akımlara karşı İslam'ın temel inanç esaslarını akli ve nakli delillerden yola çıkarak temellendirmeye çalışmıştır. Kelâm ilminin klasik çağı olarak adlandırılan H.4. ve 8. yüzyıllar arasında da deizmin felsefi izlerine rastlamak mümkün görünmektedir. İslam dünyasında Tabiat felsefesinin ilk temsilcilerinden Ebu Bekir er-Râzi, nübüvveti ve vahyi reddettiği bilinen Berâhime adı verilen dini grup, İbnü'r-Râvendî ve Ebu İsa el-Verrâk gibi İslam ilim geleneğinde tartışılan isimlere atfedilen, nübüvvete ve dine karşı görüşler ve fikirler deizmin izlerine kelâm ilminin klasik çağında da rastlandığını göstermektedir. İslam'ın temel inanç esaslarından nübüvveti ve vahyi hedef alan görüşlere karşı ortaya konulan akli ve nakli fikir ve görüşler deizme karşı bugünde ilmi değerini korumaktadır. Kelam ekolleri, Mu'tezile, Eş'ariyye, Mâtürîdiyye ve diğer kelami fırkaların gerek Allah'ın isimleri, sıfatları ve fiilleri üzerine yaptıkları çalışmalar, gerekse nübüvvete ve vahye olan ihtiyacı açıklamak için kullanılan argümanlar bugünümüze de ışık tutacak zenginliktedir. Bu veriler ışığında tezin amacı, kelâmın klasik çağında görülen deist fikirlere karşı ortaya konulan ilmi çalışmaların günümüz deist fikirlerini karşı bir cevap niteliğinde olduğunu ortaya koymaktır.
  • Öğe
    Arap nahvinde kurucu metin ile şerh ilişkisi bağlamında Zemahşerî?nin el-Unmûzec adlı eseri ve şerhleri örneği
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Can, Ayhan; Toprak, Mehmet Faruk
    İslâm ilim tarihinde şerh kültürü ve telifi büyük bir yere sahip olup ilmî kaynakların bir kısmını oluşturmaktadır. Birbirinden farklı konuları içeren metinlere birçok şerh yazılmıştır. Çalışmamızın konusunu teşkil eden ve bir nahiv metni olan el-Unmûzec?e de başta Zemahşerî'nin öğrenci Diyâuddîn el-Mekkî olmak üzere birçok kişi şerh yazmıştır. el-Unmûzec ve şerhleri bağlamında metin-şerh ilişkisine baktığımızda, el-Unmûzec muhtasar bir eser olma hasebiyle doğal olarak şerhe muhtaç olarak görülmüştür. Buna bağlı olarak tanım, istişhâd, örneklemeler, farklı görüşlerin serd edilmesi, irâb ve ta'lîl gibi konularda şârihler etkin rol oynamış ve kurucu metne bir takım katkılar yapmışlardır. Nahiv ilminde önemli bir husus teşkil eden tanımlar el-Unmûzec'de kısmen ifade edilmiş olup kısmen de zikredilmemiştir. Tanımı yapılmayan terimler şârihler tarafından tamamlanmış; yapılan bazı tanımlar ise analiz edilerek gerekli durumlarda sağlamlığı ölçülmüştür. Bazı şârihler tarafından hatalı bulunan tanımlara ise itiraz edilmiş, mümkün derecede doğru bir tanım ortaya konulmuştur. Şârihler sadece tanımlarda değil lafzî ve fikrî bağlamda da el-Unmûzec'in metnine müdahaleler yaparak analist bir yaklaşım sergilemişlerdir. Şârihlerin bu tutumları hem el-Unmîzec'i tamamlamış hem de nahiv ilmine analizci bir yaklaşım sonucunda katkılar yapılmaya çalışılmıştır. Şerhlerde ilave olarak kullanılan Kur'ân-ı Kerim âyetleri, hadis, şiir ve Arap kelamı gibi istişhâd unsurlarıyla metni zenginleştirilmiştir. Bunun yanı sıra metnin anlaşılması adına örnekler kullanılarak okuyucuya ilave bilgiler sunulmuştur. Nahiv konularını bütüncül bir bakış açısıyla ele alan bazı şârihler, bir konu hakkında gelenekteki birbirinden farklı görüşler zikrederek içerik zenginliğini oluşturmuşlardır. Bazı şârihler ise metin merkezli bir yöntem sergilemişlerdir. Ayrıca kurucu metinde yer verilmeyen ta'lîl dediğimiz nahiv kuralların aklî bir zemine oturtulma olgusu ve okuyucunun kurucu metni daha kolay anlaması adına yapılan irâb ameliyesi de şârihlerin sunduğu bir katkıdır. Şerhler; kurucu metnin anlaşılması, analizinin yapılması ve eksikliklerinin gidermeleri gibi ortak amaçlar için yazıldıkları gibi birbirinden farklı amaçlar için de yazılmışlardır. Sosyal çevrenin ihtiyacını karşılamak, aynı metnin farklı yönlerini ele almak, aynı metne önceden yazılmış şerh veya şerhlerin eksik görülmesi gibi faktörler aynı metin üzerine birden çok şerhin yazılmasına imkân sağlamıştır. Şerhlerin muhtevalarına bakıldığında her ne kadar sonraki dönemlerde yazılan bazı şerhler kendinden önceki şerhlerden yararlansalar da orijinal bir üslup ve içeriklerle yazılan şerhler de mevcuttur.
  • Öğe
    İslam hukukunda devletin piyasaya müdahalesi
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Taşova, Celalettin; Çolak, Abdullah
    İslam, içtimai hayatı her yönüyle düzenleyen bir dindir. Düzenin sağlanması ise belli kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. İslam'ın düzeni sağlayan bu kuralları bize hukuki bir yapısının olduğunu göstermektedir. Birçok mesele hakkında Kur'an ve sünnette hayatı tanzim eden bu kurallar belirtilmiştir. Ancak bazı konular var ki zamanın şartlarına göre değişik durumlar arz edebileceğinden dolayı Şari' tarafından haklarında kesin bir hüküm konulmamıştır. Dolayısıyla bu durum hukukçulara görüş belirtebilecekleri bir ortam oluşturmuş, dönemin şartları ve ihtiyaçlarına göre -asli kaynaklardan yararlanarak- içtihat yoluyla çözümler üretilmesine imkân sağlamıştır. Bu bağlamda hakkında zaman zaman fikri tartışmalara sebep olan konulardan birisi de devletin piyasaya müdahale etmesinin hukuken uygunluğu konusudur. İslam hukukunun önemli konularından biri olan bey' akdi içerisinde tes'îr kavramı ile ifade edilen narh hakkında İslam hukukçuları farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Çalışmamızda konu hakkında mezheplerin gerek kendi içlerinde gerek diğer mezhep alimleri ile ittifak ve ihtilaf ettiği görüşlerden ve ilgili naslardan yararlanarak devletin piyasaya müdahalede bulunmasının İslam hukukuna uygunluğu ve hangi şartlarda müdahalenin caiz olduğu meselesi gerekçeleri ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. İki bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde akitler ve akitlerde maslahat ve rıza kavramlarının akde etkisi ile piyasa konuları anlatılmış, ikinci bölümde devletin piyasaya müdahalesi (narh/tes'îr) konusu anlatılıp mezheplerin görüşleri belirtilmiştir. İkinci bölümün sonunda ise meselenin aynı zamanda güncel bir problem olması nedeniyle modern iktisat anlayışının dayandığı ülkemizde şuan yürürlükte olan hukuk sistemi ile İslam hukuku açısından devletin piyasaya müdahalede bulunabilmesinin hukuki ortak noktaları tespit edilerek aktarılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Sahîhayn rivayetleri özelinde şirk meselesi
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Kahveci, Hayrunnisa; Yılmaz, Fatih Mehmet
    Bu çalışma; Buhârî ve Müslim'in el-Câmiu's-Sahîh adlı eserlerinde şirk konusunda tahrîc edilen rivayetlerin değerlendirilmesini kapsamaktadır. Çalışma; bir giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde konu ile alakalı kavramsal çerçeve bağlamında, tevhid, şirk, küfür, cahd/cühûd, nidd, misl, kizb, zulüm, nifâk, iftira ve küfrân kavramları ele alınmıştır. İlk bölümde, özellikle Buhârî'nin konuya dair bâb başlıklarında yer verdiği âyetler çerçevesinde Kur'ân-ı Kerîm'e göre şirk meselesi; itikâdî, toplumsal ve âhiret boyutları ile irdelenmiştir. İtikad ile ilgili hükümlerin tetkik edildiği kısımda, Allah'ın şirkten münezzeh oluşu ve şirkin zulmün bir çeşidi kabul edilmesi konuları; toplumsal boyutlu âyetlerde, müşriklerin özellikleri, Hz. Peygamber'in şirk koşmamak üzere biat alması ve müşriklerle savaş meseleleri; âhiretle ilgili âyetlerde ise şirkin bağışlanmayacak bir günah olması, amelleri boşa çıkarması, azap sebebi kabul edilmesi ve şefaate engel oluşu meseleleri tetkik edilmiştir. İkinci bölümde ise Sahîhayn rivayetleri özelinde şirk meselesi yine itikad, ibadet ve toplumsal olmak üzere üç boyutlu incelemeye tabi tutulmuştur. İtikad ile ilgili haberlerde, şirkin en büyük günah oluşu, itikâdî nifak meselesi, Ehl-i kitabın müşrik olarak nitelenmesi ve müşrikler tarafından Allah'a denk kabul edilen varlıklar konuları; ibadetle ilgili rivayetlerin işlendiği kısımda, müşriklerin yaptıkları ibadetler; toplumsal boyutlu hadislerde ise dönemin özellikleri, müslümanlara karşı tutumları, müslümanların müşriklerle ilişkileri ve müşriklerle savaş meseleleri etraflı bir şekilde incelenmiştir.
  • Öğe
    İslam mezhepler tarihinde mücessime
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Sevici, İlyas; Kanter Akbaş, Özden
    Allah aşkın bir varlıktır. Zat-ı İlahi zaman ve mekândan münezzeh, eşsiz, tek ve bir olan beşeri hiçbir özelliğe sahip olmayan yegâne varlıktır. İnsan ise sınırlı bir zaman ve mekâna sahip, duyularla idrak edebilen somut bir varlıktır. Bu nedenle insan duyular ötesi olan Rabbini hep merak etmiş, O'nun nasıl olduğunu araştırarak anlamaya çalışmıştır. Allah-u Teâla insanın merak duygusunu gidermek için farklı zamanlarda farklı beldelere peygamberler ile vahyini indirmiştir. Peygamberler aracılığıyla Allah, bir ve tek olan varlığı hakkında insanları bilgilendirmiştir. Allah, İslam aracılığıyla tüm insanlığa, bilinenden bilinmeyene hareketle Kur'an-ı Kerim'de kendi varlığını açıklamıştır. Müslüman âlimler de Allah'ı anlatırken Kuranı Kerim'i referans edinmiştir. Kur'an-ı Kerim Allah'ın varlığı ve birliği, eşsizliği konusunda net ifadeler içerir. Fakat Kur'an-ı Kerim'de, sonraki dönemlerde tartışma konularının ana unsuru haline gelen müteşabih ayetler de mevcuttur. Müteşabih ayetlerin bir kısmını oluşturan haberi sıfatların anlaşılması problemine âlimler farklı yöntemler geliştirmiştir. Bu yöntemler; ta'tîl, te'vîl, teşbih/tecsim yöntemidir. Mücessime mensupları, haberi sıfatları açıklarken tecsim/teşbih yöntemini benimsemişlerdir. Tecsim düşüncesinin ortaya çıkmasında etkili olan birçok faktör mevcuttur. Hz. Peygamber(sav)'in vefatından sonra Müslümanlar içerisinde fırka, mezhep gibi oluşumlar ortaya çıkmıştır. İslam, fetih hareketleriyle farklı dinin ve kültürlerin yaşadığı coğrafyalara ulaşmıştır. Farklı dini yaşantıyı bırakıp İslam'a yönelen kimseler kendi dini unsurlarıyla İslam'ı birleştirmişlerdir. Örneğin Yahudiler kendi dini hikâyelerini Müslüman olduktan sonra da anlatmaya devam etmişler fakat bunu İslam adına yapmışlardır. Hikâyelerindeki antropomorfist tanrı algısıyla Allah'ı açıklamaya giderek tecsimin İslam içinde yer almasında etkili olmuşlardır. Bunun dışında tecsim fikrinin oluşunumda etkili olan ilahi vahyin temelini oluşturan tevhid akidesinin temellendirilememesidir. Allah'ın zatında, sıfatlarında bir olduğunu kavrayamayan, bütün noksanlıklardan münezzeh olduğunu idrak edemeyen grup ve kişiler tecsim fikrine yönelmişlerdir. Bu düşüncenin doğuşundaki temel etken ise nasların zahirine göre yorumlanmasında aşırıya gidilmesidir. Tecsim düşüncesinin hâkim olduğu gruplara bakıldığında çoğunluğunun Gulat-ı Şia'dan olduğu görülmektedir. Bunun yanı sıra hulul düşüncesi hâkim olan gruplar da tecsimi benimsemişlerdir. Ehl-i Sünnet içerisinde bulunan ehl-i hadis taraftarlarından olan Haşviyye'nin de zahirilikte aşırıya giderek tecsim ve teşbihe ulaşan düşüncelerinin mevcut olduğu bilinmektedir. Tecsim düşüncesini öne çıkaran mezhep ise Kerramiyye'dir. Bu bağlamda bazı şahsiyetler de tecsimin yayılmasında etkili olmuşlardır: Mukatil b. Süleyman, Kehmes b. Hasan et-Temimi, Muhammed b. Kerram bunlardandır. Mücessime, müstakil bir mezhep ismi olmaktan ziyade tecsim düşüncesini benimseyen farklı mezhep, fırka ve kişilerden meydana gelen bir oluşumdur. Bu çalışma; tecsim düşüncesini benimseyenlerin kaynaklardan tesbitini sağlayarak müstakil bir başlık altında toplamaya çalışılmıştır. Mücessime tasavvurunun temelinde tecsim, yani insan biçimci tanrı tasavvuru yatmaktadır. Mücessime'ye mensup grup ve kişiler Allah'ın bir insan gibi şeklinin olduğunu iddia etmişlerdir. Allah'ın ruhunun bir insanda beden bulduğunu, yer ve mekân tuttuğunu, yarattıklarına benzer duygulara sahip olduğunu da belirtmişlerdir. Bu düşüncelerin İslam coğrafyasında cereyan etmesindeki en önemli etken ise vahyin dilini yanlış yorumlamaktan kaynaklıdır.
  • Öğe
    Hadis edebiyatında din hizmetleri –imam-hatip ve müezzin kayyım örneği
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Örk, Halil; Gürler, Kadir
    Bu çalışma; Kütüb-ü Sitte diye bilinen, Buhârî ve Müslim'in Sahih'leri; Tirmizî, Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbn Mâce'nin Sünen'leri çerçevesinde, Din hizmetlerinden olan İmam-Hatip ve Müezzin-Kayyım meslekleriyle alakalı rivâyetleri konu almaktadır. Çalışma; iki bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm'de; kavramsal çerçeve bağlamında, imam, hatip, hutbe, müezzin, ezan, kayyım, vâiz, vaaz, cami, mescid, mihrap ve minber terimleri ele alınmıştır. Bu bölümde tarihsel bilgilere, kronolojik olarak yer verilmiş, konular hadis rivâyetleri bağlamında ele alınmamıştır. İkinci Bölüm'de ise; imam-hatip ve müezzin-kayyımlıkla alakalı hadis rivâyetleri ele alınmıştır. Bu bölüm kendi içerinde iki bölüm halinde oluşturulmuştur. İlk bölümde imam-hatiplikle; ikinci bölümde ise, müezzin-kayyımlıkla alakalı rivâyetlere değinilmiştir. Konu bağlamında ise genel olarak bu mesleklerin önemi, bu meslekleri yapan ilk kişiler, bu mesleklerle alakalı olan ve günümüzle doğrudan bağlantılı olan rivâyetler ele alınmıştır. Bu çalışmayla; din hizmetlerinden olan bu mesleklerin, hadis edebiyatında genişçe bir yer tuttuğu ortaya konulmaya çalışılmıştır. Hadis rivâyetleri çerçevesinde bu iki müessesenin tarihi seyri ele alınmış; etkili bir din görevlisinin vizyon ve misyonu belirlenmeye çalışılmıştır. Meseleye muteallık rivâyetlerin değerlendirilmesi neticesinde, özellikle bu alanda çalışan din görevlileri için rehberlik edilmesi hedeflenmiştir.
  • Öğe
    1980 sonrası İslamcı dergilerde kadının dini politik dönüşümü
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Yiğit, Emine; Demir, Hilmi
    1980 Sonrasında İslamcı Dergilerde Kadının Dini Politik Dönüşümü başlıklı tezimiz, giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Tezimizin giriş kısmında, araştırmanın konusu, amacı, önemi, yöntemi kavramsal çerçevesi, kapsam ve sınırlılıkları hakkında bilgiler bulunmaktadır. Tezimizin ana konusu İslamcılık düşüncesinin kadın meselesine yaklaşımını İslamcı dergiler üzerinden inceleyerek, bu yaklaşıma karşı oluşan yeni mütedeyyin kadın kimliğinin analizini yapmaktır. Çalışmamızın ortaya koymaya çalıştığı temel problem, dini politik olarak İslamcılığın kadın meselesine yaklaşımının altında yatan temel dinamikleri ve aynı zamanda mütedeyyin kadınların İslamcı hareket tarafından bu konumlandırılışlarına karşı oluşturdukları yeni söylem dilinin muhtevasını tespit etmektir. Varsayımımız ise 1980 sonrasında mütedeyyin kadınların "Türk Modernleşmesi" bağlamında yeni bir kadın kimliği inşa ettikleridir. Mütedeyyin kadınların kendi değerleri doğrultusunda moderni dönüştürerek oluşturdukları bu yeni kimlik aynı zamanda "nesne" konumundan "özne" konumuna evrilmelerinin en önemli göstergesi sayılabilir. Bu varsayıma göre dini ve politik kaygılarla toplumsal, siyasal ve ekonomik rol ve görevleri belirlenen mütedeyyin kadınlara dair düşüncelerin bu yeni oluşan söylem dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Tezdeki temel amacımız ise, temel problem ve varsayımımızı İslamcı dergiler ekseninde temellendirmektir. İslamcı dergiler ve dönemlerin İslamcı aktörlerinin kitap ve köşe yazılarıyla sınırlı tuttuğumuz çalışmamızda mütedeyyin kadınlar için belirlenen rol ve görevlerin dönüşümünü ortaya koymak için dönemsel analiz yöntemini kullandık. Bu analizi gerçekleştirirken Türkiye'de 1980 sonrasında oluşmaya başlayan mütedeyyin kadınların birey olma mücadelelerini incelemeye çalıştık. Bu tez birkaç sonuç ortaya koymaktadır. İlk olarak, İslamcılık düşüncesi tarafından esas rolü "anne", "eş" ve "davaya hizmet", mekânı da "ev" olarak belirlenen mütedeyyin kadınların toplumsal alanda rol ve görevlerini yeniden belirleyerek yeni bir mütedeyyin kadın kimliği oluşturmuş oldukları sonucuna vardık. İkinci olarak ulaştığımız sonuç ise, çoklu modernite teorisi bağlamında moderni içselleştirip kendi temel değerleriyle dönüştürerek oluşturduğu bu modern kimliğin özgül, özgür ve entelektüel bir yapıya sahip olduğudur.
  • Öğe
    İlk manzum tecvid eseri olan el-Kasîdetü'l-Hâkâniyye'nin tecvid ilmindeki yeri, önemi ve değerlendirilmesi
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Demirbaş, Ali Sait; Öz, Selahattin
    Bu çalışmada Kur'an-ı Kerim'i usulüne uygun ve hatasız okuma alışkanlığı kazandıran, Allah'ın kitabını güzel bir şekilde tilavet edebilmek için gerekli olan yolu okuyucuya gösteren tecvid ilminin tarihsel gelişimine değinilecektir. Ardından bu ilimde ilk eseri telif ederek tecvid telif geleneğinin başlamasına öncülük eden Hâkânî'nin el-Kasîdetü'l-Hâkâniyye adlı eseri çeşitli yönlerden değerlendirilecektir. Hâkânî tecvid ilminde bir çığır açarak bu alanda ilk eser olan kasîdesini kaleme almış ve tecvid telif geleneğinin başlamasına öncülük etmiştir. Kur'an'ın nüzûlüyle birlikte tecvid uygulaması her zaman var olmuş ve bu ilim telakki, işitme ve müşafehe yoluyla nesilden nesile aktarılmıştır. Hâkânî'den önceki döneme bakıldığında tecvid ilmindeki bazı konular; lugatlarda, dilbilimsel tefsir ve kıraat eserlerinin muhtelif yerlerinde dağınık bir şekilde yer almaktadır. Bu konuların o eserlerde derli toplu olmaması da bu eserlerden istifade etmeyi zorlaştırmıştır. Zamanla tecvid uygulamarında bazı hataların baş göstermesi ve artması tecvid telif geleneğinin başlamasına neden olmuştur. Ebû Müzâhim, ortaya çıkan problemleri görerek tecvid telif geleneğinde taşın altına elini koyan ilk müellif olmuştur. O, tecvid konularının bir arada olması gerektiği ihtiyacını hissetmiş ve sorunları ortadan kaldırmak için elli bir beyitlik manzum tarzda bir eser telif etmiştir. Hâkânî eserinde öncelikle okuyucuda ve eğitmende olması gereken vasıfları zikretmiş sonrasında tecvid konularına değinmiştir. Eser manzum tarzda yazıldığından konuların detayına inilmemiş ve bazı konulara da değinilmemiştir. Bu duruma rağmen eser, tecvid konularını bir araya getirmesiyle kendisinden sonraki âlimlere ilham kaynağı olmuştur. Bu eser üzerine şerhler, nazîreler, muarazalar yazılmış ve Hâkânî'den sonra tecvid alanında eser telif edenler bu eseri kendilerine referans olarak göstermişlerdir.
  • Öğe
    Mesnevi'de ibadetler ve tasavvufi ahlak
    (Hitit Üniversitesi, 2017) Yayman, Berk; Haksever, Ahmet Cahid
    Bu tez çalışmasında Mesnevîdeki ibâdetler, inanç esasları, tasavvufî makamlar ve hâlleri, Hz. Mevlânâ'nın dilinden nakledilmeye çalışılacaktır. Günümüzde Hz. Mevlânâ'nın ifadelerinin farklı nakledilmesi, İslâm'dan uzak ya da ılımlı İslâm çatısı altında gösterilmesi bizi böyle bir çalışmaya yönlendirmiştir. Ilımlı İslâm çerçevesinde "Ne olursan ol gel" hiçbir şey yapma anlayışı ile doldurulan bu yaklaşımın Hz. Mevlânâ'nın İslâm anlayışı ile örtüşmediği tezimizde savunulmaktadır. Mesnevî'yi okurken Hz. Mevlânâ'nın kendine özgü bir üslubu ve dilinin ağır olduğu görülmektedir. Böylece Mesnevî'deki kavramların yorumlanması kişiden kişiye farklılaşabilmektedir. Hz. Mevlânâ'nın Mesnevî'de "Ney"'in feryadından bahsederken: "Herkes kendi zannınca benim dostum oldu ama kimse içimdeki sırları araştırmadı." ifadeleri aslında Hz. Mevlânâ'da kendi devrinde bile anlaşılmadığı sonucuna götürmektedir. Çünkü Hz. Mevlânâ'nın Mesnevî'yi bir eğitim metodu olarak yazdığını düşünmekteyiz. Bu durum tezin önemini daha da arttırmaktadır. Bu çalışma birçok tasavvufî kavramın yanı sıra Hz. Mevlânâ'nın ısrarla üstünde durduğu hususlar: "Namaz nasıl kılınır?", "Orucu ne bozar?" gibi ilmihâl anlatımları değil, daha çok mânâ yönüdür. Böylece bu çalışma Mesnevî'ye aşina olmayanların Mesnevî ruhunu anlamasına da katkı sağlayacaktır. Hz. Mevlânâ beyitler arasında birden fazla örneklendirme yaparken tekrar konunun özüne dönmektedir. Bu da Mesnevî'nin sohbet edasında birbiri ardını tamamladığını söyleyebiliriz. Tezimizde Mesnevî'nin altı cildinden günümüzde sıkça sorgulanan konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çerçevede kaza ve kader, îmân, tevhid, rızık, tevbe, şükür, ihlâs ve samimiyet, takva ve teslimiyet, ibâdetler, akıl, kalp aşk ve muhabbet konuları ele alınmıştır. Veled İzbudak'ın çevirisi üzerinden yaptığımız bu çalışmamızda Mesnevî içinde geçen Türkçe "Tanrı" kelimesine dokunulmamış ancak bizim yazdığımız metinler üzerinde lafzatullah kastedildiğinde cins isim yerine "Allah" lafzı tercih edilmiştir.
  • Öğe
    Geleneksel kadın imgesinden kamusal alan tecrübelerine başörtülü kadın
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Bolat, Şeymanur; Uçar, Metin
    Bu tez Türk modernleşme hareketinin tartışmalı görünümlerinden biri olan "başörtülü kadın"ın kamusal alana katılma sürecini incelemeyi amaçlamaktadır. Çalışmanın bu amacı doğrultusunda ilk modernleşme hareketlerinin başladığı Osmanlı son döneminden 2000'li yıllara kadar geçen sürede yaşanılanlar dönemlere ayrılarak incelenmiştir. İncelemeler sonucunda görülmüştür ki başörtülü kadınların kamusal alanda var olma talepleri yalnızca laik bloğa karşı olmamış dindar hatta İslamcı erkeklere karşı da olmuştur. Bu konuda pek çok tartışma ve çatışma yaşanmıştır. Laik blokmodern toplum yapısını tehdit ettiği gerekçesiyle başörtülü kadını kamusal alanın dışında tutmak istemiştir. Dindar erkekler ise Müslüman bir kadının fıtratına en uygun olanın geleneksel roller (anne ve eş olarak kadın) olduğunu gerekçe göstermişler, yani dinsel gerekçelerle, başörtülü kadının kamusal alanda bulunmasına karşı bazı çekinceler öne sürmüşlerdir. 1980'li yıllarda başörtüsü yasaklarına karşı düzenlenen eylemlerle laik bloğun karşısına çıkmış olan "ikinci nesil örtünen kadınlar", 1990'lı yıllarda İslamcı siyasetin erkekleri ile karşı karşıya gelmişlerdir. 1980'lerde İslamcı hareketin tepkisel tavrının içinde ilerleyen ikinci nesil örtünen kadınlar, 1990'lı yıllarda İslamcı erkeklerin "denetiminden" kurtularak daha sivil bir söylem ortaya çıkarmışlardır. İslamcı erkeklerin kendilerine sundukları geleneksel roller eleştirel bir sorgulama ile ele alınmış; bu rollerin İslam'dan değil ataerkil geleneklerden kaynaklandığı vurgulanmıştır. İslamcı erkekleri eleştirmekten çekinmeyerek bu rolleri reddeden kadınlar, "tebliğ" ve "dava" gibi toplumsal kaygılardan uzaklaşarak daha çok kendileri üzerine düşünmeye başlamışlardır. Nitekim özel ve kamusal alanda karşılaşılan sorunları konuşmak adına pek çok platformun kurulup, konferans ve seminerin düzenlenmesi bu dönüşümün önemli bir göstergesidir