Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 484
  • Öğe
    Çağdaş dönemde Hz. İsa'nın doğumuna ve mucizelerine dair görüşler
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Dikici, Mehmet Akif; Akdemir, Hikmet
    İnsanlık tarihi boyunca emir ve yasakların insanlara ulaştırılması için birçok peygamber gönderilmiştir. Hz. İsa da bu peygamberlerden birisidir. Doğumundan başlayarak birçok mucizeye mazhar olmuştur. Bu mucizelerden ilki onun doğumudur. Bu çalışma Hz. İsa'nın doğumuna ve mucizelerine dair ağırlıklı olarak çağdaş dönemde yapılan yorumları ele almaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde klasik kaynaklara göre Hz. İsa'nın doğumu ve mucizeleri tetkik edilmektedir. Bu bağlamda doğum olayı ile doğrudan ilgisi olması sebebiyle Hz. İsa'nın annesi Hz. Meryem, onun ailesi ve bazı üstün özellikleri üzerinde kısaca durulmaktadır. İkinci bölümde Çağdaş kaynaklara göre Hz. İsa'nın doğumuna ve mucizelerine dair görüşler incelenmektedir. Bu kapsamda Hz. İsa'nın doğumu ve mucizelerinin yanı sıra onun kelime ve Allah'tan bir ruh olmasının manası gibi tali hususlarda çağdaş dönemde ortaya çıkan görüşler ve bunların arka planı tespit edilmektedir. Sonuç bölümünde ise bahsi geçen konuda elde edilen veriler ve tespitler değerlendirilmektedir.
  • Öğe
    İslam hukuku açısından hastalığın hükümlere etkisi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Var, Mehmet Ali; Çolak, Abdullah
    İslâm hukukuna göre Şârî'in mükellefin fiillerine yönelik hitabına veya bu hitabın sonucuna hüküm denir. Hükümler mükelleften bir davranışı yapmasını veya yapmamasını istemesi ya da yapıp yapmamada serbest bırakması bakımından teklifi hükümler; mükellefin fiilleriyle başka şeyler arasında sebep, şart, rükün veya mani ilişkisi kurulması bakımından vaz'î hükümler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ayrıca hükümler daimî/esas olması veya geçici olması bakımından azîmet ve ruhsat kısımlarına ayrılır. İslâm hukukunda Allah'ın hitabına muhatap olarak yaratılan insanoğlu, dinî hükümlerle mükellef kılınmıştır. İnsan için asıl olan dinî sorumluluklarını sağlıklı bir şekilde yerine getirmesidir, ancak insan yaşarken bazen hasta olabilir ve bu hastalık kişinin mükellefiyetini etkiler. Buna göre tezimizin konusu İslâm Hukuku Açısından Hastalığın Hükümlere Etkisi olarak belirlenmiştir. Ehliyet ârızalarından biri olan hastalık; insanın normal hayatını yaşamasını engelleyen, onu ibadet ve günlük işlerini yapmaktan alıkoyan, kişinin fiziksel, ruhsal, dinî ve sosyal faaliyetlerine tesir eden bir acizlik durumudur. Hastalığın oluşmasında birçok etken olduğu gibi çeşitleri de hayli fazladır. Fıkıhta hastalık denilince en genel şekliyle fizyolojik hastalıklar ve ruhsal hastalıklar akla gelir. Fizyolojik hastalıklar, mutlak hastalık ve ölüm hastalığı (marazü'l-mevt) olmak üzere ikiye ayrılır. Ruhsal hastalıklar ise akıl hastalığı (cünûn) ve akıl noksanlığı (ateh) olarak ikiye ayrılmıştır. Tezimizde marazü'l-mevtle yakından ilgili olan kronik hastalıklar ayrıntılı olarak ele alınmıştır. İslâm hukukunda hastalık, hükümlerin uygulanmasında önemli ruhsat sebeplerinden biridir. Hastalık, başta ibadetler olmak üzere, muâmelât, aile hukuku ve ceza hukukunda birçok konuya etki ederek hükümlerin kolaylaştırılmasına, tehir veya ıskatına vesile olmaktadır. Tezimizde, hastalığın hükümlere etkisi kapsamlı bir şekilde ele alınarak bu hükümler tespit edilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve içtihatlarının mukayesesi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Yılmaz, Necla; Çolak, Abdullah
    Hz. Peygamber'in vefatından sonra Kur'an ve sünneti anlama ve hayata aktarma görevini üstlenen sahâbîlerden bazıları gittikleri yerlerde insanların problemlerine hem çözüm üretmişler hem de dini kendilerinden sonraki nesillere aktarılması için öğrenci yetiştirmişlerdir. Ancak nassın anlaşılma yöntemi, rivayete ulaşma, haberin tercih kriterleri gibi gerekçeler farklı yorumlara bu durum da ekolleşmeye götürmüştür. Hicri 2. asır müçtehitleri arasında yer alan ve araştırma konumuzu oluşturan İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî, her ne kadar dört mezhep imamı döneminde yaşasalar da isimleri kaynaklarda müntesibi olmayan mezhep imamları olarak anılıp tarih sayfaları arasında kalmışlardır. Buna rağmen ortaya çıkan bazı meselelerin çözümünde sözü edilen müçtehitler ve benzerlerinin görüşlerinden istifade etme ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Nitekim araştırmamıza konu olan fakihlerin kimi görüşlerinin 19. yüzyılda hazırlanan Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'ye alınmış olması bizi müstakil eserleri olmayan söz konusu fukahânın dağınık halde bulunan görüşlerini derlemeye ve yeri geldiğinde görüşlerinin çözüm olarak sunulabileceği düşüncesiyle araştırmaya sevk etmiştir. Bu anlamda Ebû Hanife ile aynı devirde yaşamış İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin fıkıh ilmindeki yeri tespit edilmeye çalışılmıştır. "İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve içtihatlarının mukayesesi" adlı tezimizin ilk bölümünde İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin yaşadıkları dönem, hayatları, ilmî kişilikleri, hocaları ve öğrencileri; ikinci bölümünde İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin usul anlayışları ve üçüncü bölümde ise İbn Şübrüme ve Osman el-Bettî'nin tespit edebildiğimiz içtihatları ayrıntılı bir şekilde verildikten sonra bunların mukayesesi yapılmıştır.
  • Öğe
    Ebü'l-leys es-Semerkandî'nin Tefsîru'Kkur'âni'l-Kerîm adlı eserindeki mukâtil b. Süleyman rivayetlerinin mukâtil'in kendi tefsirindekilerle mukayesesi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Mohammed Al-Obaıdı, Abdullah Abdulkareem; Akdemir, Hikmet
    Hicrî dördüncü asırda yaşayan Ebü'l-Leys es-Semerkandî, ondan sonraki gelecek nesiller için ehemmiyetli bir eseri kaleme almıştır. Tefsîru'l Kur'âni'l-Kerîm isimli bu eser, tefsir sahasna önemli katkılarda bulunmuştur. Zira Ebü'l-Leys bu tefsirde hem akli hem de nakli delilleri toplayarak Kur'ân-ı Kerîm'i anlama ve anlatma açısından kayda değer bir gayret göstermiştir. Semerkandî ayetleri tefsir ederken sadece görüşlerini sunmakla yetinmez, kendisinden önceki müfessirlerin görüşlerinden de yararlanır. Dolayısıyla Semerkandî'nin tefsirinde nakil anlayışı önemli ölçüde varlığını göstermektedir. Nitekim Semerkandî, kendisinden önceki müfessirlerin görüşlerini "Mücâhid veya Mukâtil de şöyel demiştir" diyerek eserine almıştır. Ebü'l-Leys es-Semerkandî tefsirinde en çok sözlerini nakletiği müfessirlerin arasında Mukâtil b. Süleyman bulunmaktadır. Zira Tefsîru'l-Kur'âni'l-Kerîm isimli eserinde Mukâtil'e ait 500'den fazla rivayet bulunmaktadır. Semerkandî'nin Mukâtil'den bu kadar fazla nakilde bulunmasanın nedenlerinden biri, onun eserinin Kur'ân-ı Kerîm'i baştan sona izah eden ilk tam tefsir olmasıdır. Bir diğer nedeni yazıldığı dönemin vahiy dönemine yakın olması sebebiyle sahabe ve tabiinden gelen rivayetleri toplamış olmasıdır. Ayrıca Mukâtil'in b. Süleyman ile Ebü'l-Leys es-Semerkandî'nin yaşadıkları beldelerin birbirine yakın olması, nakil şartlarının zorluluğunu kısmen hafiflettiği söylenebilir. Semerkandî, Mukâtil b. Süleyman'dan nakilde bulunurken tek alan ile yetinmemiştir. Zira o Kur'an'da geçen inanç, ibadet, ahlak ve ahkâm gibi konulara dair ayetleri açıklarken ondan nakilde bulunduğu gibi nüzul sebeplerini tespit ederken de ondan istifade etmiştir. Ebü'l-Leys es-Semerkandî Mukâtil b. Süleyman'dan nakilde bulurken rivayetlerin hepsini birebir aynıyla aktarmamıştır. Kimi zaman bu rivayetleri kısaltarak, kimi zaman da ona bir takım ilaveler ekleyerek aktarmıştır. Bazen de rivayetin manasın değiştirmeden onu farklı lafızlarla ifade ederek aktarmıştır. Bütün bunlar bize gösteriyor ki Ebü'l-Leys es-Semerkandî Mukâtil b. Süleyman'dan rivayetleri aktarırken hepsinde aynı yöntemi kullanmamıştır. Bundan hareketle çalışmamızın birinci bölümünde iki müfessirin hayatları, yaşadıkları dönem, kaleme aldıkları eserler ve her ikisinin tefsir sahasına kazandırmış oldukları birikimden bahsettik. İkinci bölümde ise Ebü'l-Leys es-Semerkandî'nin Tefsîr'l Kur'âni'l-Kerîm adlı tefsirindeki Mukâtil b. Süleyman'ın rivayetlerini Mukâtil'in tefsirindeki rivayetler ile karşılaştırmaya çalıştık. Semerkandî'nin Mukâtil'den nakilde bulunurken kullandığı her yöntem için ayrı bir tablo oluşturduk. Buna göre bu rivayetleri kıssaltılarak aktarılanlar, ilave edilerek aktarılanlar, manası aynı olup lafzı farklı olanlar, hem manası hem lafzı farklı olanlar, birebir aynı olanlar ve karşılığı olmayanlar şeklinde nakledilen rivayetleri müstakil tablolar hâlinde gösterdik. Yaptığımız mukayese sonucunda Semerkandî'nin naklettiği Mukâtil rivayetlerinin en az altıda beş gibi büyük bir orana tekabül eden kısmının Mukâtil'in tefsirindekilerle örtüştüğünü tespit ettik. Bu da Semerkandî'nin nakil konusunda güvenilir bir müfessir olduğu anlamına gelmektedir.
  • Öğe
    Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi döneminde sosyalizm tartışmaları
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Köroğlu, Eray; Reyhan, Hakan
    Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), "Meclis Hükümeti Sistemi"ni benimseyerek; yasama, yürütme ve yargı organlarını kendi bünyesinde toplamış ve "güçler birliği" ilkesini kabul etmiştir. TBMM Başkanı Mustafa Kemal, hem Meclisin (yasama) hem de hükümetin (yürütme) başkanlığını yapmıştır. Tezin konusu; Birinci TBMM döneminde yaşanan sosyalizm tartışmalarıdır. Konu, 1920-1923 Yılları arasında, Türkiye başta olmak üzere, çeşitli ülkelerde yaşanan, Birinci TBMM ve sosyalizmle bağlantılı olarak Türkiye'yi etkileyen olayları kapsamaktadır. Tezin kavramsal çerçevesini oluşturan temel terimler; Birinci TBMM, Mustafa Kemal, Müdafaa-i Hukuk Grubu, İkinci Grup, Sosyalizm, Komünizm, Bolşevizm, Yeşil Ordu Cemiyeti, Türkiye Komünist Fırkası, Halk Zümresi, Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası, Enver Paşa ve Mustafa Suphi'dir. Tez, "nitel" araştırma yöntemi ile oluşturulmuştur. Tezde, nitel araştırma yöntemi veri analiz tekniklerinden birisi olan; literatür taraması, doküman belge analizi ve biyografik veri toplama tekniklerinin bileşiminden oluşan, veri çeşitlemesi tekniği kullanılmıştır. Veri çeşitlemesi tekniğinin kullanılma nedeni, Birinci TBMM dönemiyle ilgili verileri en sağlıklı biçimde elde edebilmektir. Tezde, Birinci TBMM ile ilgili genel bilgiler elde edilmiş ve bu bilgiler ışığında Meclisin niteliği, milletvekillerinin sosyo-ekonomik durumu ve siyasal tercihleri belirlenmiştir. Yapılan incelemelerde; Birinci TBMM döneminde mecliste bulunan sosyalist milletvekillerinin, çoğu zaman susturulduğu, dışlandığı ve birçoğunun yargılandığı görülmüştür. Ancak, ilk meclis olmasına rağmen; farklı siyasi grupları bünyesinde barındıran, farklı sosyo-ekonomik ve kültürel özelliklere sahip milletvekillerinden oluşan ve çok sesli bir meclis olan Birinci TBMM'nin, her türlü olumsuzluğa rağmen, Türkiye tarihinin en demokratik meclisi olduğu anlaşılmıştır. Birinci TBMM; Bolşevik Devrimin, etkilerini Rusya dışında da göstermeye başladığı bir dönemde açılmış ve Bolşevik Devriminden etkilenmiştir. Başta Mustafa Suphi olmak üzere Türk komünistler, komünizmi Türkiye'ye getirebilmek için mücadele etmişler; ancak, başarılı olamamışlardır. RFSSC Yönetimi, Türkiye'nin iktidar mücadelesinde, Mustafa Kemal yerine Enver Paşa'yı desteklemiştir. Ayrıca, RFSSC, komünizmi, Türkiye'ye yaymaya çalışırken, görev verdiği Türk Devrimcilerine sahip çıkmamış, onları yalnız bırakmıştır. Mustafa Suphi'nin öldürülmesine, Nazım Bey'in bakanlıktan alınmasına, diğer Türk komünistlerin İstiklal Mahkemelerinde yargılanmasına ve ceza almasına yeterince tepki göstermemiştir. RFSSC, anti-emperyalist olarak nitelediği Türk Devrimine, karşılıksız yardım yapmıştır. Yapılan karşılıksız yardımlar, Mustafa Kemal'in elini güçlendirirken, Türk Komünistlerini zor durumda bırakmıştır. 1920 Yılından itibaren mecliste komünizmle ilgili tartışmalar yaşanmış; komünist milletvekillerine baskı yapılmıştır. Ancak, komünistlere yönelik baskılar, 1921 Yılında üst düzeye çıkmıştır.
  • Öğe
    Şifacı olarak şamanlar ve tedavileri
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Taşkan, Esra; Aksel Durmuş, Hesna Serra
    Şamanlık ve şifacılık, insanlık tarihi boyunca çeşitli hastalıkların tedavisi söz konusu olduğunda birbirleriyle yakından ilişkilendirilmiştir. Özellikle Orta ve Kuzey Asya'da şamanlık ve şifacılık pratikleri iç içe geçmiştir. Genel olarak Şamanizm, doğanın ve ruhların gücünü kullanarak hastalıkların iyileştirilmesini ve dengenin sağlanmasını amaçlayan bir inanç ve uygulama sistemi olarak da tarif edilebilir. Şamanlar, ruhlarla iletişim kurarak, hastaların ve toplumun ruhsal ve fiziksel sağlığını iyileştirmeyi veya korumayı hedefler. Bu ruhlar içerisinde iyi ruhlar olduğu gibi aynı zamanda hastalık ve ölüm getiren ruhlar da vardır. Şaman bu ruhlarla, ruhlar dünyasındaki dilleriyle konuşarak olacakları engellemeye ya da sorunları düzeltmeye çalışır. Bu çalışmanın amacı bu kozmolojik algı üzerinden şamanların üstlendiği şifacılık rolünü analiz etmektir. Birinci bölümde, şamanların hastalığı nasıl anlamlandırdığı ve hastalığa yüklenen anlamın şamanların şifacı rolü ile ilişkisi ele alınmıştır. Şamanların kendilerinden beklenen şifacı rolünü sergileyebilmek için ihtiyaç duydukları niteliklere nasıl ulaştığı da yine hastalık ve tedavi kavramları ile ilişkili olarak incelenmiştir. İkinci bölümde, şamanların tedavilerini gerçekleştirirken bir nevi teşhis ve tedavi aracı olarak kullanmış oldukları nesneler, simgeler ve metafizik anlatılar "tedavi araçları" başlığı altında ele alınırken, "tedavi ritüelleri" başlığı altında çeşitli ritüellere değinilmiştir. Sonuç olarak, bu çalışma şamanlığın, hastalık ve şifa anlayışını ele almış, şifalandırma araçlarını ve yöntemlerini bu bağlamda incelemiştir.
  • Öğe
    1946-1950 gazeteci milletvekillerinin Demokrat Partiye yaklaşımları
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Dilaver, İlyas; Yıldırım, Hatice
    Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan itibaren, demokrasinin gereklerinden olan çok partili hayatın başladığı 1946 yılı Türk siyasi hayatında önemli bir yer teşkil etmektedir. Cumhuriyet ile birlikte devlet ve toplum nezdinde birtakım değişmeler meydana gelmiştir. Bunlardan bir tanesi de matbuat ya da basındır. Basının aktif olarak iktidarlar tarafından kullanımı 19.yüzyıl itibariyle daha açığa çıkmış ve iktidarlar kendi meşruluklarını daha da artırmak için matbubatı ve basını kullanmışlardır. Zaman zaman onları içlerine alarak daha meşru görünmeye çalışmışlardır. Basın, Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne bir bakiye olarak kalmıştır. Bu devamlılık Millî Mücadele'den sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde de kendini göstermiş ve basında daha özgür ve demokratik ortam oluşturulmaya çalışılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti'nde milletvekillerinin mesleklerine baktığımızda gazeteci kökenli milletvekilleri her dönem mecliste var olduğu görülmektedir. Bu çalışmada, araştırmamızın konusu 1946-1950 yılları arasında TBMM'de görev almış, Gazeteci Milletvekillerinin Demokrat Partiye yaklaşımları olmuştur. Gazetelerin bile parti sözcülüğüne soyunduğu 1946-1950 döneminde gazetelerde yazan milletvekilleri ortaya koydukları tavırlar, muhalefet partisine olan ilgisi yahut eleştirisi önemli bir nokta teşkil etmektedir. Gazeteci milletvekillerinin meclisteki faaliyetleri ve neşriyattaki yazıları bağlamında incelediğimiz bu dönemde, Demokrat Partiye bakış açıları incelenmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Yaş çay yaprağı değer zinciri analizi ve çay sektöründe bir uygulama
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Yazıcı, Ali; Çağıran Kendirli, Hülya
    Doğu Karadeniz bölgesinde sekiz yüz bin dekar alanda küçük aile işletmeciliği şeklinde, bir milyon müstahsil tarafından yetiştirilen çay ülkemiz için stratejik öneme sahip ve bölgenin iktisadi yapısında büyük etkiye sahip ana ürünlerden biridir. Bölgede gerçekleşen yaş çay üretimi ile ülkemizin çay ihtiyacının tamamı karşılanmaktadır. Türkiye'yi dış alımdan kurtararak cari açıktan sorumlu olmayan bu sektör bölgede iş imkânı da oluşturmaktadır. Çay endüstrisinin geleceği büyük ölçüde çayın üretim miktarından çok üretilen yaş çayın kalitesine bağlıdır. Dolayısıyla sektörün büyümesi, alıcıların ilgisini çekmesi ve daha yüksek bir fiyat elde edebilmesi için yüksek çay kalitesini korumaya ve katma değerli çay üretmeye, kendi markalarımızı geliştirmeye, çevre dostu ve etik bir çay üreticisi ülke olarak itibar kazanmaya bağlı olacaktır. Bunu gerçekleştirebilmek için yaş çayın değer zincirinin her aşaması incelenip daha kaliteli ve verimli yaş çay üretimi için yapılması gerekenler tespit edilerek uygulanmaya konulabilir. Araştırmanın yapılacağı alan için çay tarımı yapılan Rize, Trabzon ve Artvin illeri seçilmiştir. Bu çalışmada çay müstahsilleri ile yapılan mülakatlar, gözlemler ve anket uygulaması ile toplanan verilerin analizinden elde edilen sonuçlarla yaş çay değer zincirinin durumu ortaya konulmuştur. Bulgu ve tespitlere göre ailelerdeki işgücü eksikliği nedeniyle işçiye duyulan ihtiyaç, gübre seçimi ve uygulamasındaki bilinçsizlik ve toprak yönetimi ile ilgili eksiklikler en önemli sorunlar olarak tespit edilmiştir.
  • Öğe
    Gıda sektöründe lojistiğin önemi ve çorum ilinde bir araştırma
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Turan, Altay Ural; Çağıran Kendirli, Hülya
    Gıda, insanların yaşamlarını sürdürebilmek ve sağlıklı bir şekilde fonksiyonlarını yerine getirebilmek için tükettikleri her türlü besin maddesini ifade eder. Gıda, insan vücudunun enerji ihtiyacını karşılaması, büyümesi, gelişmesi ve sağlığının korunması için gerekli olan besin öğelerini içerir. Gıdalar genellikle doğal kaynaklardan elde edilir ve işlenme sürecine tabi tutulabilirler. İnsanlar için sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için dengeli ve çeşitli beslenmek önemlidir, çünkü bu, vücudun ihtiyacı olan tüm besin öğelerini sağlamaya yardımcı olur. Lojistik, mal ve hizmetlerin etkin bir şekilde tedarikinden, depolanmasından, taşınmasından ve dağıtımından sorumlu olan süreçlerin yönetimini ifade eden bir kavramdır. Bu süreçlerin amacı, ürün veya hizmetlerin doğru yerde, doğru zamanda ve doğru maliyetle tüketicilere veya kullanıcılara ulaştırılmasını sağlamaktır. Yapılan bu çalışma ile Çorum ilinde gıda sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin lojistiklerinde müşteri memnuniyeti, gıda güvenliği, depo yönetimi, stok yönetimi, tedarik zinciri, lojistikte veri analitiği, taşımacılıktaki sorunlar, gıda lojistiğindeki önemli kısımlar, gıda sektöründe yeşil lojistik, gıda sektöründe teknolojik gelişim ve gıda sektöründe lojistiğin geleceği konuları üzerine bir anket çalışması yapılmıştır. Yapılan bu araştımaya göre işletmeler gıda lojistiği üzerine günümüz dünyasında piyasada tutunmak için gelişimi takip ederek müşterilerinin memnuniyetine odaklanmak zorunda oldukları ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte gıda sektöründe ürünlerin hassas, yani bozulabilir olması nedeniyle lojistiğinde gıda güvenliğine önem verilmesi gerektiği ve gerekli tedbirlerin alındığı ortaya çıkmıştır. İşletmeler ürünlerini depoda muhafaza ederken, depo ve stok yönetimi konusundaki takip sistemine dikkat ettikleri ortaya çıkmıştır. Yapılan araştırmadan elde edilen sonuçlara göre, işletmlere bahsedilen konularda güncel gelişmelere açık oldukalırunu ifade etmişler ve bu konuları özenle takip ettiklerini bildirmişlerdir. Gıda lojistiğinde taşıma sırasında ve tedarik zincirindeki yaşanabilecek sorunlara ve zorluklara karşı aşırı dikkat ettiklerini ifade etmişlerdir. Taşımacılık ve nakliyede bilgi birikimine önem verdiklerini söylemiş, teknolojiyle birlikte veri depolamaya ve yedeklemelere özen gösterdiklerini ifade etmişlerdir. Yapılan çalışmadan elde edilen sonuçlara göre, işletmeler lojistik faaliyetlerini yürütürken, çevreye zarar vermeyen faaliyetlerde bulunduklarını da ifade etmişlerdir.
  • Öğe
    Üniversite öğrencilerinin özgüven düzeylerinin ve tanrı algılarının dini başa çıkma tarzlarına etkisi
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Türkol, Yeliz; Cengil, Muammer
    Hayatta karşılaşılan herhangi bir koşul birey için tehdit edici algılanmasından itibaren fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak kişiye stres yaşatabilir. Stres unsuru karşısında kişinin gergin ruh halinden kurtulmak için girişmiş olduğu uğraşa "Başa Çıkma" ismi verilmektedir. Stres anında ve başa çıkarken bireyin duruma ilişkin duygu ve düşünceleri tetiklenir. Birey stresi anlamlandırmaya ve yorumlamaya çalışırken sürece kişisel özellikleri etki eder. Kişisel özelliklerle beraber dini ve manevi inancı da stres faktörünü anlamaya ve stres ile başa çıkmaya etki etmektedir. Bireyin stres faktörü karşısında dine olumlu veya olumsuz yönelimi "Dini Başa Çıkma" olarak isimlendirilmektedir. Aynı stres unsuru bir kişide "Allah'ın kendisini sınaması" olarak nitelendirilip kişiyi Allah'a dua etmeye, sabretmeye, ibadet etmeye, dini temsil eden kişiler ile görüşmeye yönlendirirken diğer bir kişinin stres unsurunu "Allah'ın kendisini cezalandırması" olarak yorumlaması bireyi Allah'tan, dini uygulamalardan, dini kişi ve kurumlardan uzaklaşmasına sebep olmaktadır. Böylelikle dini başa çıkma olumlu ve olumsuz olarak ikiye ayrılmaktadır. Bireysel özellikler herhangi bir durumun stres verici olarak algılanıp algılanmamasına etki ettiği gibi stres ile başa çıkma sürecine de etki eder. Bireysel özellikler kişiyi olumlu dini başa çıkmaya veya olumsuz dini başa çıkmaya yönlendirebilmektedir. Dini başa çıkma sürecinde bireyin başa çıkma becerisine dair kendine güveni ile dini olarak güç aldığı Tanrı'ya karşı algısı etki eden faktörlerdendir. Bu çalışmada da stres faktörü görece sabit tutulduğu durumda bireylerin Tanrı Algılarının ve özgüven düzeylerinin kişinin dini başa çıkma tarzlarına etkisi incelenmiştir. Çalışmada stres faktörünü görece sabit tutabilmek için Hitit Üniversitesi'nin Çorum merkez yerleşkesinde bulunan fakülte ve yüksekokullarında eğitim gören 363 son sınıf öğrencileri örneklem olarak belirlenmiştir. Katılımcılara; Pargament tarafından geliştirilen ve Ekşi ve Sayın tarafından Türkçeye uyarlanan "Dini Başa Çıkma Ölçeği", Akın Tarafından geliştirilen "Öz-Güven Ölçeği" ile Güler tarafından geliştirilen "Tanrı Algısı Ölçeği" uygulanmıştır. Ayrıca katılımcılara; cinsiyet, eğitim düzeyi, eğitim görülen birim, ekonomik düzey, algılanan ekonomik düzey ve yaşamın çoğunluğunun geçtiği yerin büyüklük bilgilerinin alındığı "Kişisel Bilgiler Formu" uygulanmıştır. Elde edilen verilere uygun istatistik analizlerle beraber Yapısal Eşitlik Modellemesi (Structural Equation Modeling), Yol Analizi (Path Analysis) ve Aracılık Testi uygulamaları yapılmış ve yorumlanmıştır. Yapılan demografik bilgiler ve ölçek analizleri neticesinde; kadınların olumlu dini başa çıkma oranları, korku ve sevgi yönelimli Tanrı algı sonuçları erkeklerden yüksek olup erkeklerin ise olumsuz dini başa çıkma oranları kadınlardan yüksek bulunmuştur. Yüksekokul öğrencilerinin olumlu dini başa çıkma oranları ile korku ve sevgi yönelimli Tanrı Algı sonuçları, fakülte öğrencilerinden anlamlı düzeyde yüksektir. İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin diğer eğitim birimleri öğrencilerine nazaran olumlu ve olumsuz dini başa çıkma tarzları ile sevgi ve korku yönelimli Tanrı Algıları düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmamaktadır. Asgari ücretin 5.500TL olduğu süreçte uygulanan ankette; 15.001TL ve üzeri gelir belirten grubun olumlu dini başa çıkma oranı 0-5.000TL ile 5.001-10.000TL gelire sahip olduğunu belirten gruplara nazaran anlamlı düzeyde düşüktür. Ayrıca bu grubun sevgi yönelimli Tanrı Algısı sonuçları da 5.001-10.000TL ile 10.001-15.000TL gelir belirten gruba kıyasla anlamlı düzeyde düşüktür. Algılanan ekonomik düzeye bakıldığında ise gelirini yüksek algılayan bireylerin, gelirini alt düzey ve orta düzey algılayan gruplara nazaran olumlu dini başa çıkma oranı anlamlı düzeyde yüksektir. Gelirini yüksek düzey algılayan bireylerin gelir durumunu alt düzey algılan bireylere nazaran sevgi yönelimli Tanrı Algısı ile özgüven düzeyleri yüksek bulunmuştur. Yaşamın çoğunluğunu köy ve kasabada geçiren bireylerin olumlu dini başa çıkma oranı ile sevgi yönelimli Tanrı Algısı oranları yaşamın çoğunluğunu büyükşehirde geçirenlere nazaran yüksek olduğu tespit edilmiştir. Algılanan ekonomik düzey haricinde özgüven değişkeninin hiçbir demografik değişkene göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmada dini başa çıkma, Tanrı Algısı ve özgüven ölçekleri verilerinin analizleri neticesinde çeşitli sonuçlar elde edilmiştir. Yapılan Yapısal Eşitlik Modellemesi analizi neticesinde; Tanrı Algısının olumlu dini başa çıkmaya pozitif ve olumsuz dini başa çıkmaya ise negatif yönde anlamlı düzeyde etki ettiği görülmüştür. Özgüvenin ise olumlu dini başa çıkmaya pozitif etkisi anlamlı iken olumsuz dini başa çıkmaya anlamlı etkide bulunmadığı görülmüştür. Yapısal Eşitlik Modellemesiyle bağlantılı olarak yapılan Yol Analizi sonucunda ise; korku yönelimli Tanrı Algısının olumlu ve olumsuz dini başa çıkmaya negatif yönde etki ettiği bulunmuştur. Sevgi yönelimli Tanrı Algısının i
  • Öğe
    İbrahim Tenekeci'nin şiirlerinde bulunan dinî unsurlar ve manevi değerler
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Çelik, Rukiye Büşra; Bedir, Fatma Nur
    İbrahim Tenekeci, 30 yılı aşkın süredir gerek gazete ve dergi yazıları gerekse şiirleriyle fikirlerini okuyucuları ile buluşturan ve yazı diliyle edebiyat alanında dikkat çeken yazarlardandır. Bu çalışma, şiir ve edebiyatın önemli temsilcilerinden olan Tenekeci'nin dinî yaşayışını, dinî unsurlara ve manevi değerlere yaklaşımını ve bunların şiirlerindeki tezahürlerini konu edinmektedir. Tenekeci'nin fikir dünyasını ve dinî algılarını tanımak ve tanıtmak, bu algıların şekillenmesinde etkili olan faktörler ile şiirlerindeki manevi değerlerin bireyin psikolojisi ve yaşamı üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla ele alınan bu çalışma, teorik nitel bir araştırma niteliğindedir. Çalışmada veri toplama aracı olarak belge tarama ve dokümantasyon yöntemi kullanılmış, elde edilen veriler içerik analizine tabi tutularak yorumlanmıştır. Araştırmadan elde edilen bulgular sonucunda Tenekeci'nin, eserlerinde dinî ve manevi ögelere sıkça yer verdiği, şiirlerinde tevhit inancını yansıttığı ve genel olarak olumlu manada inanç ve ibadet tasavvurlarının bulunduğu söylenebilir. Bu tasavvurlar ekseninde yazarın, geleneksel bir din anlayışına sahip olduğu ve bunun yanı sıra Ehl-i sünnet inancına göre gerçek dışı olarak nitelendirilebilecek bilgiden uzak dinî algılarının olmadığı görülmüştür. Manevi değerler noktasında ise bu değerlerin zamanla önemini yitiyor oluşu düşüncesine bağlı olarak sitemini birçok şiirinde hissettiren yazar, manevi değerleri İslami öğretilerden bağımsız olarak değerlendirmemiş ve onları ahlaki ve insani bir gerçeklik ve gereklilik olarak görmüştür. Tenekeci'nin şiirlerindeki dinî ve manevi unsurların genellikle Allah'ın tek ve bir olduğu, yüce ve kudret sahibi olduğu inancına ve teslimiyet, tefekkür duyguları üzerine kurulu olduğu da elde edilen bulgulardandır.
  • Öğe
    Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışı: Kocaeli ili örneği
    (Hitit Üniversitesi, 2024) Kaya, Fırat; Dinler, Veysel
    Türkiye'de işçilerin sınıf bilincine sahip olmadığı, oy verme davranışına da sınıf bilincini yansıtamadığı iddia edilir. Bu yargı özellikle 12 Eylül darbesinden sonra, son kırk yılda genellikle işçilerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde sağ ve muhafazakâr partilerin daha yüksek oy oranına sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Dünyada sınıf bilincine ve oy verme davranışına ilişkin çalışmalar Batıda oy verme hakkının genişlediği 20. yüzyılın başlarında başlamıştır. Siyaset bilimciler oy verme davranışını açıklamak üzere davranışçı (durumcu) ve eğilimci yaklaşımlar geliştirmişlerdir. Bu yaklaşımlardan da oy verme modelleri ortaya çıkarılmıştır. Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışı üzerine akademik çalışmalar oldukça sınırlıdır. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de işçilerin sınıf bilinci ve oy verme davranışını tespit etmek, böylelikle "işçi sınıfı bilinçsizdir ve sınıf oyu kullanmaz" iddiasının doğruluğunu test etmektir. Bu doğrultuda, Türkiye'de işçilerin en yoğun olduğu illerden biri olan Kocaeli'nde 15 işçi ile yüz yüze görüşme ve 515 işçinin katıldığı bir anketi kapsayan bir alan çalışması yapılmıştır. Veriler SPSS 25 paket programıyla analiz edilmiş, verilerin analizinde İlişkisiz (Bağımsız) Örneklemler T-Testi (Independent Samples T-Test), Tek Faktörlü Varyans Analizi (One-Way Anova) testi, Anova test ve Tukey post-hoc çoklu karşılaştırma testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre, Türkiye'de işçi sınıfının sınıf bilincine sahip olduğu ve oy kullanma davranışında sınıf bilincini yansıttığı söylenemez. İşçilerin oy kullanma davranışını etkileyen temel faktörler, cinsiyet, yaş ve eğitim durumu gibi değişkenlerin yanı sıra sosyal çevre, kimlik, örgütlenmeler ve siyasi tutumlardır. Bu çalışmanın, işçi sınıfı ve oy vermek davranışı ile ilgili siyaset psikolojisi literatürüne katkı sağlaması amaçlanmaktır.
  • Öğe
    Sûrnâme-i Hümâyûn'da el sanatlarını konu alan tasvirlerin incelenmesi
    (Hitit Üniversitesi, 2023) Çiftçi Çal, Nesrin; Nemlioğlu, Candan
    Sûrnâme-i Hümâyûn (İntizâmî Sûrnâmesi 1582, TSMK H.1344); Osmanlı kültür hayatı, sanat tarihi ve edebiyat tarihi açısından çok zengin bir kaynaktır. Sultan III. Murad Han'ın şehzadesi Mehmed'in sünnet düğününü konu alan el yazmasıdır. El yazması eserde zanaat içeren meslek erbablarının tasvirleri; biçim, içerik ve renk çözümlemesi bu tez kapsamında araştırılmıştır. Tez çalışmasında Sûrnâme-i Hümâyûn'daki (1582) tasvirlerin; şeker işleri (24b-25a), camcılar (32b-33a), Hz. Eyyubi Ensari dervişleri (53b-54a), eski bezistan ehli (79b-80a), peştamal dokuyanlar (81b-82a), mühreciler (99b-100a), aynacılar (105b-106a), Süleymaniye Camii maketi (190b-191a), hattatlar (213b-214a), kutucular (217b-218a), bakırcılar (254b-255a), hakkâklar (268b-269a), Simurg kuşu (280b-281a), divitçiler (326b-327a), kemhacılar (330b-331a), kuyumcular (356b-357a), sandıkçılar (369b-370a) ve çömlekçiler (405b-406a) el sanatlarına ait meslek grupları ve özellikleri incelenmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Sûrnâme-i Hümâyûn'daki özellikler, mekânın, kullanılan renklerin ve sahnelerin özellikleri üzerinde durulmuştur. Mekânsal derinliği kuran ögeler incelenmiştir. XVI. yüzyıldan günümüze ulaşmış olan Sûrnâme-i Hümâyûn tasvirleri; dönemin özelliklerini, meslek erbablarının kıyafetlerini, kıyafetlerinde kullanılan renkleri ve mekânın kuruluşu ile sünnet düğününün yapıldığı At Meydanında düğünde olup biten her şeyi sunmuştur. Tasvirlerde verilmek istenen duygu, düşünce ve imgelerin tümü biçim, içerik ve renk açısından incelenmiştir. Tezin araştırma sürecine kaynaklar taranarak başlanmıştır. Konunun bulunduğu kaynağa ulaşmak için Topkapı Sarayı ile görüşülmüştür. Pandemi nedeniyle el yazması eser, yerinde görülüp incelenememiştir. Pandemi sonrasında eser yerinde incelenmek istendiğinde koleksiyon sayım sürecinde olduğundan buna izin verilmemiştir. E-posta yolu ile eserin envanter bilgileri, ilk 100 varakı ile literatürde bulunmayan yedi adet tasvirli sayfası Topkapı Sarayından temin edilmiştir. Tasvirlerin çoğuna Milli Saraylar İdaresi Başkanlığı Arşivi (Topkapı Sarayı Yazma ve Matbu Eserler Koleksiyonu) H.1344 numara ile kayıtlı "Sûrnâme-i Hümâyûn" kitabından ve N. Atasoy'un "1582 Sûrnâme-i Hümâyûn Düğün Kitabı" adlı eserinden ulaşılmıştır. Çalışmanın birinci bölümünde; tasvir sanatının tanımı, tarihçesi, temel özellikleri ve tasvirin yapımı anlatılmıştır. Türk tasvir sanatının başlangıcından, Osmanlı Dönemi tasvir sanatına kadar olan süreçteki eserlere değinilmiştir. Çalışmanın ikinci bölümünde Sûrnâmenin tanımı, tarihçesi ile ilgili araştırma yapılmıştır. Günümüze kadar ulaşan tasvirli ve tasvirsiz sûrnâmeler hakkında bilgi verilmekle birlikte, Sûrnâme-i Hümâyûn'un diğer sûrnâmelerden farkı ve özelliği üzerinde durulmuştur. Nakkaş'ın Sûrnâme-i Hümâyûn analizinden sonra tasvir tekniği tespit edilerek kullanılan teknik malzeme, renk değişimleri vb. dönemin kültürel özelliklerine göre tasvirlerin özellikleri belirlenmiştir. Tezin temel bölümünü oluşturan, üçüncü bölüm katalog kısmında ise; At Meydanı'ndaki geçişlerde sunulan el sanatları tasvirleri tanıtılmıştır. Çalışmanın dördüncü bölümünde değerlendirme, karşılaştırma ve sonuç başlığı altında Sûrnâme-i Hümâyûn'da el sanatlarını konu alan tasvirler kendi sayfaları bağlamında karşılaştırılmış ve değerlendirilmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn'un, Vehbî Sûrnâmesi'ne nasıl etkisi olduğuna, iki eser arasındaki benzerlikler ve farklılıklara değinilmiştir. Sûrnâme-i Hümâyûn ve Sûrnâme-i Vehbî, düzen (kopmozisyon), derinlik (perspektif), çizgi, renk ve ışık özellikleri bakımından karşılaştırılmıştır. Sonuç olarak, aralarında yüzyıl farkı olmasına rağmen Sûrnâme-i Hümâyûn ve Sûrnâme-i Vehbî Osmanlı dönemine kaynaklık eden, günümüze kadar gelmiş, belge niteliğinde eserler olduğu görülmüştür. Nakkaş Osman ve Levnî, Osmanlı tasvir sanatına düzen şeması ve renk açısından çok şey kazandırmıştır. Anahtar Kavramlar: At Meydanı, İntizâmî Sûrnâmesi, Nakkaş, Sûrnâme, Tasvir Sanatı, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi.
  • Öğe
    Mahmut Makal'ın eserlerinde halk bilimi unsurları
    (Hitit Üniversitesi, 2021) İşcan, Behiye Sıla; Nazlı, Atiye
    Kültür, bir milletin tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı maddî ve manevi gelenekler bütünüdür. Türk milletinin yaşama biçimi ve ananeleri başlangıçta sözlü olarak yayılmış; ardından yazılı hâle getirilerek günümüze aktarılmıştır. Araştırmacılar, bir bölgede yaşayan insanları anlamak, o gruba ait gelenek ve görenekleri tespit ederek gerçekleştirilen uygulamaların devamlılığını sağlamak amacıyla çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Bu çalışmalar da "Halk Bilimi" adıyla bağımsız bir bilim dalının kurulmasını sağlamıştır. Türk Halk Bilimi araştırıcıları tarafından tespit edilen gelenek ve göreneklere, çağdaş Türk edebiyatı yazar ve şairlerinin eserlerinde rastlanır. Bilhassa kırsal kesimde doğan yazarlar, geleneksel Türk yaşamının şehirlere oranla daha çok benimsendiği coğrafyalarda yaşamaları ve birtakım uygulamaları bizzat gerçekleştirmelerinin etkisiyle, halkın yaşama biçimini temel alan eserler meydana getirirler. Mahmut Makal, köyde doğup büyümüş, Köy Enstitülerinde aldığı eğitim sonrasında, çeşitli köylerde öğretmenlik yapmış ve bu sayede yaşayan halk geleneklerine tanıklık etmiştir. Bizzat edindiği tecrübe, yazara, köy hayatının iç dinamiğini eserlerine yansıtabilme fırsatı tanımıştır. Cumhuriyet Dönemi edebiyatçıları arasında toplumcu-gerçekçi anlayışı benimsemiş olmasının bir sonucu olarak eserlerinde köy gerçekliğini, köy kültürünü ve geleneklerini tüm yönleriyle ifade edebilmiştir. Bununla birlikte, yazarın adı diğer edebiyatçılara nazaran yeteri kadar bilinmemektedir ve yazar üzerine yapılan çalışmalar bu nedenle kısıtlı kalmaktadır. Bu çalışma, Mahmut Makal'ın Türk gelenek ve göreneklerini eserlerine nasıl yansıttığını ve yazarın Türk edebiyatı alanındaki değerini ortaya çıkarmak için hazırlanmıştır. Böylece yazar hakkında çalışma yapacak araştırıcılara kaynaklık etmek amaçlanmıştır.
  • Öğe
    Ahmed Râsih Efendi'nin Fâlü's-sa'âde adlı eseri (inceleme-metin)
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Yeşil, Mustafa; Şenödeyici, Özer
    Bu çalışmada 17. yüzyılın ikinci yarısı ile 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Balıkesirli Ahmed Râsih'in Fâlü's-Sa'âde adlı eseri transkribe edilerek eserin ortaya konulması, içerik özellikleri ile dil ve anlatım özellikleri hakkında bilgi verilmesiyle eserin tanıtılması amaçlanmıştır. Tezin giriş bölümü; nesir, nesir çeşitleri ve klasik Türk edebiyatında nesrin yeri hakkındadır. Bu bölümde nesrin çeşitli tanımlarına yer verilerek nesir türleri hakkında açıklamalar yapılmıştır. Ayrıca klasik Türk edebiyatında 13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar nesir alanındaki gelişmelerle bu dönemlerdeki önemli isim ve eserlere yer verilmiştir. Birinci bölüm, 17. yüzyılın sonu ile 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan Râsih ve eserleri hakkındadır. Tezkirelerdeki bilgilerden hareketle Râsih'in hayatı ve özelliklerine dair açıklamalara yer verilerek eserleri kısaca tanıtılmaya çalışılmıştır. İkinci bölüm; eserin muhteva ve şekil özellikleri ile ilgilidir. Muhteva ve şekil özellikleri başlığı altında çeşitli alt başlıklarla eserin yazılış sebebi, nüshaları ve fiziksel özellikleri, üslup ve dil hususiyetleri, içerik tahlili, eserde müellifin yararlandığı kaynaklar, eserde yer alan manzum ürünler, ayet ve hadisler ile Hz. Peygamber ve dört halife ele alınmıştır. Eserde Hz. Peygamber, bütün özellikleriyle tanıtıldıktan sonra diğer peygamberlerle karşılaştırılmıştır. Yine eserde, dört halifenin özellikleri ve onlarla ilgili nazil olan ayet ve rivayet edilen hadislere oldukça geniş bir şekilde yer verilmiştir. Üçüncü bölümde metnin transkripsiyonu yapıldıktan sonra ve sonuç ve kaynakça bölümlerine yer verilmiştir.
  • Öğe
    İslam hukukunda zekât mallarının nemalandırılması
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Kirenci, Muhammet Fatih; Çolak, Abdullah
    Zekât mallarının nemalandırılması konusu günümüzde ortaya çıkan klasik fıkıh literatüründe ve son döneme kadar ki fıkıh müktesebatında ele alınmamış güncel bir meseledir. Zekâtın nemalandırılması konusuna taalluk eden bazı metodolojik problemler bulunmaktadır. Bunların başında zekât emrinin fevre mi yoksa terâhiye mi delalet ettiği noktasındaki ihtilaf ve zekâtın ifâsında temlik şartı gelmektedir. Ayrıca nemalandırma sonucu elde edilen kârın veya menfaatin paylaşımı ve zarar durumunda tazmin sorumluluğu meseleleri de konuya dair soru işaretleri oluşturmaktadır. Zekâta taraf olan müstahik, mükellef, aracı kurumlar, devlet veya nâibi konumundaki kişi ya da kurumlar tarafından zekât malları nemalandırılabilmektedir. Konunun fıkhî analizinin yapılabilmesi için bu tarafların zekât ibadeti açısından rollerinin ne olduğu ve nemalandırma konusunda salahiyetlerinin bulunup bulunmadığı oldukça önemlidir. Bununla birlikte zekâtın nemalandırılması meselesinin caiz olduğu varsayıldığında bu faaliyetin hangi sınıflara ait fonlardan yapılacağı veya hangi yöntemler izlenerek uygulanacağı soruları da önem arz etmektedir. Konu hakkında çağımızın önde gelen ilim adamları tarafından lehte ve aleyhte pek çok görüş belirtilmiştir. Buna ilaveten İslam fıkıh akademileri ve çeşitli ülkelerin fetva kurulları tarafından mesele tartışılmış ve kararları yayınlanmıştır. Bu çalışmada öncelikle zekât mallarının nemalandırılmasına dair metodolojik problemler kapsamlı bir şekilde incelenmiş akabinde zekâta taraf kişi ya da kurumların rolleri ve nemalandırmaya dair yetkileri değerlendirilmiştir. Ayrıca mezkûr görüş ve fetvalar çerçevesinde konunun caiz olup olmadığı hususunda görüş beyan edenler ve öne sürülen delilleri incelenip değerlendirilmiştir. Buna ilaveten meselenin caiz olabilmesi için ileri sürülen şartlara, uygulamaya ve mahiyete yönelik şartlar başlıkları altında ayrıca yer verilmiştir. Çeşitli İslam ülkelerinde faaliyet gösteren zekât kurumları ve ülkemizin önde gelen hayır cemiyetleri tarafından zekât fonunun nemalandırılmasına dair uygulamalar bulunmaktadır. Bu kapsamda Cezayir, Sudan, Malezya ve Türkiye örnekleri incelenmiş ve değerlendirilmiştir. Sonuç olarak konumuz teorik anlamda fıkhî temellere sahip olmakla birlikte pratikte karşılığı bulunan, hak sahiplerinin maslahatına yönelik bir uygulamadır. Zekât fonunun finansal araçlar vasıtasıyla kısa ve orta vadede artırılması, hak sahiplerine yönelik mikro finans projelerinin desteklenmesi, üretim ve hizmet projelerinin hayata geçirilerek hak sahiplerine hem istihdam sağlanması hem de ihtiyaçlarının giderilmesi, zekât mallarının nemalandırılması kapsamında değerlendirilmektedir.
  • Öğe
    Erken dönem Zeydîlik'te nas ve tayin düşüncesi
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Çetin, Esma; Demir, Habip
    Erken Dönem Zeydîlik'teki imâmet doktrinini incelemeyi hedeflediğimiz çalışmamızın kapsamı hicrî ikinci ve üçüncü asır olarak belirlenmiştir. Fikir-Hadise irtibatı bağlamında gerçekleştirdiğimiz çalışmamızda tarihî süreç ön planda tutulmuştur. Çalışmamız, giriş, iki bölüm ve sonuç kısmından teşekkül etmektedir. Giriş bölümünde, Şîa'nın kolu olan İmâmiyye Şîası'nın imâmet doktrininin merkezinde yer alan nas ve tayin düşüncesinin, Zeydiyye'nin imâmet anlayışında ne ölçüde var olduğu araştırılmıştır. Birinci bölümde nas ve tayin düşüncesinin siyasî ve fikrî arka planından bahsedilmiştir. Mezheplerin ortaya çıkmasında büyük öneme sahip olan siyasî etkenlerin, mezheplerin itikâdî görüşlerinin oluşumundaki etkisi yadsınamaz. Hz. Peygamber'in vefatıyla birlikte meydana gelen olaylar imâmetin daha çok siyasî arenada kullanılmasına neden olmuştur. Hz. Ali'nin efdâliyyetini savunan İmâmiyye Şîası, nas ve tayin merkezli imâmet anlayışını sistemleştirmiştir. Bu anlayışa ise siyasî olaylar zemin hazırlamıştır. Bu tarihî sürecin devamında Zeydiyye'nin önemli imam ve âlimlerinin imâmet öğretileri üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde; Zeyd b. Ali ile kendisini ona nispet eden şahıs veya şahısların imâmet öğretilerinde nas ve tayin anlayışı incelenmiştir. Ardından Zeydiyye'nin kurumsallaşmasında büyük öneme sahip olan Kâsım er-Ressî ve mezhebe devletleşme tecrübesi yaşatan Yahyâ b. Hüseyin'in imâmet anlayışları üzerinde durulmuştur. Kendilerini Zeyd b. Ali'ye isnad eden şahıs veya şahısların imâmet anlayışlarının Zeyd b. Ali'nin imâmet anlayışıyla örtüşmediği görülmüştür. Zeyd b. Ali'nin imâmet anlayışında yer alan mefdûlün imâmetinin meşru kabul edildiği görüşü zamanla değişime uğramıştır. İmâmet müessesesine büyük önem veren Kâsım er-Ressî'nin ise bu konuda net bir çizgide durduğu söylenemez. İmamın göreve geliş şekli, Hz. Ali'den önce imâmete gelenlerin meşruiyeti gibi konularda söylemlerinin değiştiği görülür. Yahyâ b. Hüseyin ise imâmete, diğerlerinden daha fazla önem atfederek, imamın yalnızca Allah'ın hükmüyle belirlenebileceği görüşündedir. Bu görüşünü temellendirirken de sık sık ayet ve hadislere başvurduğu dikkat çeker. Bu durumda ise nas ve tayin anlayışının, Yahyâ'nın, yaşadığı dönemde sistematik bir hâl almış ve sağlam temellere inşâ edilmiş olmasının etkili olduğu söylenebilir.
  • Öğe
    Sünnet'te ezan telakkisi -Kütüb-i Semâniyye özelinde-
    (Hitit Üniversitesi, 2021) Kellerbağı, Hilal; Yılmaz, Fatih Mehmet
    Bu çalışma, ifade etmiş olduğu anlam açısından İslâm medeniyetinde belirgin bir özellik taşıyan ezanın hadis kaynaklarında "Kütüb-i Semâniyye özelinde" ele alınış durumunu konu almaktadır. Bir giriş ve üç bölümden oluşan tezin giriş kısmında mevzunun temelini oluşturan ezan, müezzin ve mi'zene kavramları işlenmektedir. Birinci bölümde, öncesi ve ortaya çıkış itibarıyla ezanın tarihsel süreci izah edilmekte sonrasında Hz. Peygamber ve Hulefâ-i râşidin dönemlerindeki ezan uygulamalarına değinilmektedir. İkinci bölümde, ezanın İslâm medeniyetinin bir şiârı olmasına vurgu yapılarak namaza davetin ötesinde ifade ettiği mefhumlar muhtelif başlıklar altında açıklanmaktadır. Çalışmanın asıl kısmını oluşturan üçüncü bölümde ise, Kütüb-i semâniyye eserlerinde ezanın ele alınış keyfiyetleri tetkik edilmekte ve Buhârî'nin Sahîh'inin Kitâbü'l-ezan muhtevası incelenerek Buhârî'nin ilgili kitâbıyla Müslim'in Sahîh'indeki mevzuya dair kısımların mukayesesi yapılmaktadır.
  • Öğe
    İslam hukukunda devletin piyasaya müdahalesi
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Taşova, Celalettin; Çolak, Abdullah
    İslam, içtimai hayatı her yönüyle düzenleyen bir dindir. Düzenin sağlanması ise belli kurallar çerçevesinde gerçekleşmektedir. İslam'ın düzeni sağlayan bu kuralları bize hukuki bir yapısının olduğunu göstermektedir. Birçok mesele hakkında Kur'an ve sünnette hayatı tanzim eden bu kurallar belirtilmiştir. Ancak bazı konular var ki zamanın şartlarına göre değişik durumlar arz edebileceğinden dolayı Şari' tarafından haklarında kesin bir hüküm konulmamıştır. Dolayısıyla bu durum hukukçulara görüş belirtebilecekleri bir ortam oluşturmuş, dönemin şartları ve ihtiyaçlarına göre -asli kaynaklardan yararlanarak- içtihat yoluyla çözümler üretilmesine imkân sağlamıştır. Bu bağlamda hakkında zaman zaman fikri tartışmalara sebep olan konulardan birisi de devletin piyasaya müdahale etmesinin hukuken uygunluğu konusudur. İslam hukukunun önemli konularından biri olan bey' akdi içerisinde tes'îr kavramı ile ifade edilen narh hakkında İslam hukukçuları farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Çalışmamızda konu hakkında mezheplerin gerek kendi içlerinde gerek diğer mezhep alimleri ile ittifak ve ihtilaf ettiği görüşlerden ve ilgili naslardan yararlanarak devletin piyasaya müdahalede bulunmasının İslam hukukuna uygunluğu ve hangi şartlarda müdahalenin caiz olduğu meselesi gerekçeleri ile ortaya konulmaya çalışılmıştır. İki bölümden oluşan çalışmamızın birinci bölümünde akitler ve akitlerde maslahat ve rıza kavramlarının akde etkisi ile piyasa konuları anlatılmış, ikinci bölümde devletin piyasaya müdahalesi (narh/tes'îr) konusu anlatılıp mezheplerin görüşleri belirtilmiştir. İkinci bölümün sonunda ise meselenin aynı zamanda güncel bir problem olması nedeniyle modern iktisat anlayışının dayandığı ülkemizde şuan yürürlükte olan hukuk sistemi ile İslam hukuku açısından devletin piyasaya müdahalede bulunabilmesinin hukuki ortak noktaları tespit edilerek aktarılmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Sahîhayn rivayetleri özelinde şirk meselesi
    (Hitit Üniversitesi, 2020) Kahveci, Hayrunnisa; Yılmaz, Fatih Mehmet
    Bu çalışma; Buhârî ve Müslim'in el-Câmiu's-Sahîh adlı eserlerinde şirk konusunda tahrîc edilen rivayetlerin değerlendirilmesini kapsamaktadır. Çalışma; bir giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Giriş bölümünde konu ile alakalı kavramsal çerçeve bağlamında, tevhid, şirk, küfür, cahd/cühûd, nidd, misl, kizb, zulüm, nifâk, iftira ve küfrân kavramları ele alınmıştır. İlk bölümde, özellikle Buhârî'nin konuya dair bâb başlıklarında yer verdiği âyetler çerçevesinde Kur'ân-ı Kerîm'e göre şirk meselesi; itikâdî, toplumsal ve âhiret boyutları ile irdelenmiştir. İtikad ile ilgili hükümlerin tetkik edildiği kısımda, Allah'ın şirkten münezzeh oluşu ve şirkin zulmün bir çeşidi kabul edilmesi konuları; toplumsal boyutlu âyetlerde, müşriklerin özellikleri, Hz. Peygamber'in şirk koşmamak üzere biat alması ve müşriklerle savaş meseleleri; âhiretle ilgili âyetlerde ise şirkin bağışlanmayacak bir günah olması, amelleri boşa çıkarması, azap sebebi kabul edilmesi ve şefaate engel oluşu meseleleri tetkik edilmiştir. İkinci bölümde ise Sahîhayn rivayetleri özelinde şirk meselesi yine itikad, ibadet ve toplumsal olmak üzere üç boyutlu incelemeye tabi tutulmuştur. İtikad ile ilgili haberlerde, şirkin en büyük günah oluşu, itikâdî nifak meselesi, Ehl-i kitabın müşrik olarak nitelenmesi ve müşrikler tarafından Allah'a denk kabul edilen varlıklar konuları; ibadetle ilgili rivayetlerin işlendiği kısımda, müşriklerin yaptıkları ibadetler; toplumsal boyutlu hadislerde ise dönemin özellikleri, müslümanlara karşı tutumları, müslümanların müşriklerle ilişkileri ve müşriklerle savaş meseleleri etraflı bir şekilde incelenmiştir.